Kelâmbaz

Balkanlar 3-Karadağ’dan Tiran’a

Balkanlar gezimizin devamında Bosna-Hersek’ten Karadağ’a geçmek için yola çıktık. Yolda başımıza çok ilginç bir şey geldi. Hiç farkında olmadan sınırdan kontrolsüz geçebileceğimiz bir yola girdik ve ülkeye kontrolsüz girmenin kötü sonuçları olacağı için geri döndük. Sonrasında kontrol noktasından geçerek ülkeye tekrardan girdik. Bu yüzden navigasyon kullanırken Google veya Apple haritalarını kullanmanızı tavsiye ederim. İnternete bağlı olmayan harita uygulamaları her yolu gösteriyor.

Burada Kotor’da kalmamız daha uygun olabilirdi fakat biz evimizi zaman kalacağını düşünerek Budva’da tutmuştuk. Bu yüzden önce Budva’da kalıp sabahında Kotor için geri döndük.

Bosna’da siyasi afişler dikkatimizi çekmemişti. Budva’da çeşitli adaylar afişler asmış ve reklam yapıyordu. Budva’da hiç camiye rastlamadık. Kotor’da da hakeza herhangi bir cami ve mescit bulamadık. Namazlarımızı ya evde ya da yolun kenarında kıldık. Burası Osmanlı’nın güçlü dönemlerinde bile Venedik tarafından yönetilmiş. İki şehir de Adriyatik Denizi’nin kıyısında ve arkası dağlarla çevrili. Budva sahilinden gezerek kalesine geçtik ve sonrasında Kotor’a doğru yola çıktık. Kotor ve Budva tipik bir Akdeniz şehrini andırıyor. İtalya’da görebileceğiniz taş yapımı evler ve sokaklar, Yunanistan ile aşina olduğumuz deniz mavisi pencereleri olan beyaz evler burada da karşınıza çıkıyor.

Kale İçi

İnsanları İtalyan karakterine çok benziyor. Erkeklerinde mafyavari maço tavırlar dikkat çekiyor. Kotor’da herkesin tavsiye ettiği yer manzarasında keyif yapabileceğiniz bir kale.

Kotor Manzarası

Kotor Kalesi

Bu kaleye iki farklı yoldan çıkılıyor. Birincisi 15 Euro vererek girebileceğiniz ücretli kale yolu, ikincisi ise dağdan tırmanarak kale penceresinden girilen ücretsiz yol. Erkek arkadaşlarla yapacağınız bir gezide buradan geçmekte sorun yaşamazsınız fakat tesettüre dikkat eden eşiyle buraya gelecek arkadaşlara ücretsiz yolu tercih etmiyorum. Yamuk demir bir plakaya basarak çıktığınız bu pencerede absürt görüntüler oluşabilir. Önceden bir merdiven olan bu pencereden belki çıkılabilirdi fakat biz gittiğimizde bu merdiveni de kaldırmışlar.

Kaçak Giriş

Kotor’un bir de şehir merkezinde kalesi var. Burası eskiden şehir merkezi olabilir. Şimdi de içinde insanlar yaşıyor. Lokanta ve kafeler var. Hemen yanında da evlerde yaşayanların kuruması için astıkları çamaşırları görüyorsunuz. İlginç. Burada da çok fazla Türk turist var. Kıyafetlerden ve davranışlardan kısa sürede anlayabiliyorsunuz. Buradan Arnavutluk’a doğru yola çıkıyoruz. Buradan giderken görebileceğiniz iki ada var: Sveti Nikola ve Sveti Stefan. Sveti Stefan’ın içine giremiyorsunuz fakat manzarasına karşı bir fotoğraf çekmek güzel olabilir. Budva’dan Arnavutluk’a geçerken Bar kasabasında namaz kılmak için duruyoruz. Bar kasabasından sonra cami sayısı artmaya başlıyor. İstediğiniz bir camiye geçebilirsiniz. Burada Osmanlı İmparatorluğu hüküm sürmüş. Biz Selimiye Cami ve Külliyesinde öğlen ve ikindi namazını kıldık. Bu cami uzun zaman önce yapılmaya başlanmış ve sonrasında TİKA’nın yardımı ile bitirilmiş. Bu nedenle mimarisi çok tanıdık. Önünde bir kafe var. Dinlenmek için güzel bir nokta.

Selimiye Camii ve İslam Kültür Merkezi

İşkodra…

Buradan İşkodra’ya doğru yola çıktık. Saat geç olacağı için burada kalmayı tercih ettik. Buradaki insanlar neden bilmiyorum ama sıcakkanlı insanlardı. Burada bazı ihtiyaçlarımızı karşılamak için çeşitli dükkanlara girdim. Arnavutların İngilizcesi dikkat çekici derecede iyiydi. Sebebini hala bilmiyorum. İnsanların hangi dinden olduğunu tam olarak anlayamıyordum fakat şehrin tam merkezinde büyük bir cami yer alıyordu. Burada birbirine benzer kıyafetler giymiş insanlar cemaat için toplandılar ve uzun süren bir namaz kıldık. Buradan tarihi çarşısına geçtik. Çarşının taşlı yürüyüş yolu inanılmaz derecede güzel kokan ıhlamur ağaçlarıyla donatılmıştı. Akşam serinliğinde yürüdükçe ferahlıyorduk. Yemek için pizza yemek istedik fakat en ünlü restoranlarında domuz eti satıyorlardı. Bu nedenle domuz etinin bulunmadığı küçük bir yer seçtik.

Arnavutların gerçekten farklı bir millet olduğu burada anlamaya başladım ve onlarla alakalı bilgi sahibi olmam gerektiğini fark ettim. Burada Arnavutlarla alakalı kısaca bilgi vermem faydalı olacaktır.

Arnavut Tarihi Üzerine…

Arnavutlar, bölgedeki en eski etnik gruplardan biri. Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları egemenliği altında yaşamışlar. 15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun Arnavutluk’u fethiyle birlikte, Arnavutların büyük bir kısmı İslam dinini benimsemişler. Bu süreçte içlerinden otuza yakın sadrazam çıkmış. Osmanlı İmparatorluğuna direniş sergileyenler de olmuş. En bilinen aşağıda anlatacağım İskender Bey. 19. yüzyılda milliyetçilik hareketleriyle birlikte Arnavutlar, bağımsızlık arayışına girişiyorlar ve 1912’de Arnavutluk bağımsızlığını ilan ediyor. 20. yüzyıl boyunca Arnavutluk, monarşi, İtalyan ve Alman işgalleri ve ardından komünist rejim altında kalmış. 1991’de komünist rejimin çöküşüyle birlikte Arnavutluk, demokratik reformlar yaparak piyasa ekonomisine geçiyor.

Buradan tamamını okuyabileceğiniz yazıda Arnavutluk’un önemine şu şekilde değiniliyor:

“Bugün de, Arnavutlar; Balkanların, Balkan (Rumeli) Müslümanlığının kilidi konumunda. Balkanların en kalabalık Müslüman nüfusunu teşkil eden bu unsur, aynı zamanda coğrafyanın en geniş ve stratejik hinterlandına sahiptir. Yanya’dan (Epir) Niş’e, Preşeve ve Üsküp’ten, Ülgin, Bar ve İşkodra’ya kadar uzanan geniş bir coğrafya, Sırbistan ve Yunanistan’a uzanan kolları, tarihten gelen konumu ve bugünkü durumuyla, Arnavut unsuru Balkan (Rumeli) Müslümanlığının merkezinde durmakta, ana gövdesini teşkil etmekte.”

Arnavutlar ülkelerinin sınırları dışında bir güce ve karaktere sahip. Üsküp’ün tam göbeğinde Arnavutluk bayrağı işlenmiş şöyle bir duvar karşınıza çıkıyor:

Kuzey Makedonya’da Arnavutluk Bayrağı

Kültür

Arnavut kültürü, zengin bir folklor, gelenekler ve güçlü bir aile yapısı ile karakterize. Kendi dillerinde konuşuyor ve Arnavut alfabesi kullanıyorlar. Geleneksel Arnavut müziği, dansı ve yemekleri, Balkan kültürünün önemli bir parçası. Arnavutça, Hint-Avrupa dil ailesinin bağımsız bir kolu ve iki ana lehçeye ayrılıyor: Gheg ve Tosk. Tosk lehçesi, Arnavutluk’un güneyinde konuşuluyor ve standart Arnavutça’nın temelini oluşturuyor.

Demografi ve Dağılım

Arnavutların çoğunluğu Arnavutluk’ta yaşıyor. Kosova’da da önemli bir Arnavut nüfusu var. Ayrıca Makedonya, Karadağ ve Sırbistan’da da önemli Arnavut toplulukları var. Türkiye’de de Osmanlı döneminden kalma önemli bir Arnavut nüfusu bulunuyor. Arnavut toplulukları, yaşadıkları ülkelerde kültürel ve siyasi haklarını korumak için çeşitli örgütler kurmuşlar.

Arnavutların Dinî Yapısı

Arnavutların büyük bir kısmı Sünni Müslüman. Osmanlı İmparatorluğu döneminde İslam’ı benimsemişler. Sünni Müslümanlar özellikle Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’da yoğun olarak bulunuyor. Bunun dışında Arnavutluk’ta ve kısmen de Makedonya’da Bektaşi tarikatına mensup bir Müslüman topluluk var.

Katolik Arnavutlar genellikle Kuzey Arnavutluk, Karadağ ve Kosova’da bulunuyor. Arnavut Ortodoksları, özellikle Güney Arnavutluk’ta ve Makedonya’da yaşıyorlar. 20. yüzyılın büyük bir kısmında Arnavutluk, resmî olarak ateist bir devlet olarak yönetilmiş ve dinin toplum üzerindeki etkisi azaltılmaya çalışılmış. Bu nedenle, bu yönde yaşayan insanlar da bulunuyor. Bunun dışında Yahudi ve Protestan topluluklar da mevcut. Günümüzde Arnavutluk Anayasası, din özgürlüğünü garanti ediyor ve devletin resmî bir dini yok.

Gezimizin devamında İşkodra’nın Rozafa adındaki kalesine çıkıyoruz. Kale kalıntılardan ibaret. Tam ortasında kaledeki görevlilerin namaz kılması için kiliseden çevrilmiş bir cami görüyorsunuz. Bunun da sadece kalıntıları var. Meşhur Kurşunlu Camii restorasyonda. Merkezde hoş bir camiye rastlıyoruz ve sonrasında Tiran’a doğru yola çıkıyoruz.

Yolda bir arkadaşın kolunda kene olduğunu fark edip Tiran’a gelmeden önceki şehirlerden olan Leş’te bir acile gidip müdahale etmelerini istedik. Hastanenin durumu gerçekten kötü. Acil hastaları küçük bir odada yan yana yatırılmış. Türkiye’nin 20-30 sene öncesindeki bazı görüntüleri akla getiriyor. Doktorlar çalışıyorlar, gayretli oldukları ve durumlarının çok da iyi olmadığı göze çarpıyor. Tedavimizi yaptıktan sonra bizi sıcak kanlılıkla uğurladılar. Para istemediler. El sıkışıp yolumuza devam ettik. Belki Türk veya Müslüman olduğumuz için belki de insanlıkları sebebiyle. Her neyse bizi sevindiriyor. Buradan Tiran’a geçiyoruz. Burada gideceğimiz yerlerden bir tanesi Hacı Ethem Bey Camii. Kalkandelen’de göreceğimiz Alaca Camii’ne benzer süslemeye sahip. Aslında o da bir alaca camii.

Hacı Ethem Bey Camii

Buradan İskender Bey Meydanını ve buradaki binaları görüp bir yürüyüş yapabilirsiniz. Parklarını gezip bir kahve içebilirsiniz. Burada ise İskender Bey hakkında malumat almak faydalı olacaktır. Yazının devamını Müfid Yüksel’in kaleminden bazı noktaları kısaltarak ve sadeleştirerek alıyorum.

İskender Bey

Arnavutluk II. Murad devrinin başlarında artık tamamen fethedildiği sıralarda Merdita prenslerinden Krujalı/Akçahisarlı Jean Castrioty Osmanlı Sultanına tabi olduğunu bildirir, sadakatini göstermek için de dört oğlunu talim ve terbiye görmek üzere o sırada Osmanlının payitahtı olan Edirne Sarayına gönderir. Dört oğlundan en küçüğü ve en cevval olanı George Castrioty (Yorgi Kastriyoti) padişahın gözüne girer. Bir hayli iltifata mazhar olur. Diğer kardeşleri gibi Müslüman olarak İskender adını alır. Padişah onu şehzadeleri arasında bulundurarak eğitim ve tahsiline özel itina gösterir. Genç yaşta sancak beyliğine yükselir.

İskender Bey 25 yaşlarında iken Kruja Hâkimi olan babası eceliyle ölür. Bunun üzerine babasının makamını padişahtan ister. Ancak Padişah Kruja sancağına başkasını gönderir. İskender Bey bu duruma pek içerler ve intikam yolları arar. Sultan II. Murad Avusturyalılarla uğraşırken ve Osmanlı ordusu sefer için Morova’da bulunurken İskender Bey de o sırada bu ordu içindedir. Bu esnada kaçış planları yapan İskender Bey, bazılarıyla gizlice anlaşarak sahte bir ferman düzenler. Nihayet ordudan gizlice ayrılarak Kruja’ya gider. Burada çevresine toplanan kimselerle birlikte Kruja kalesini gösterdiği sahte fermanla teslim alır ve içeride Müslüman asker katliamı yapar. Ardından Venedikliler ve Macarlar’la, hatta Sırplar’la Osmanlı aleyhinde ittifak kurar.

İskender Bey Anıtı

Uzun süren İskender Bey gailesi/ayaklanması Osmanlı devletini bu coğrafyada bir hayli zaman meşgul eder. Özellikle Fatih Sultan Mehmed bu gailenin ortadan kalkması için bir hayli çaba ve zaman sarf eder. Osmanlıları 25 yılı aşkın uğraştırır. Kruja ve İşkodra’yı Venedik’e bağlayarak bu zaman zarfında hüküm sürer. Ömrü II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed saltanatında sürekli Osmanlılarla savaşmakla geçer. Fazla bir şey elde edemez. Ancak, sadece İtalya ve Adriyatik’te Venedik ve Papalık adına Osmanlı’nın önünde set vazifesi görür. Bunda kendisi de kârlı çıkmaz. Nihayet Osmanlılarla 25 kez Papa ve Venedikliler adına savaşan İskender Bey pes etmek zorunda kalır. İşkodra’dan sonra Kruja da bizzat Fatih tarafından zaptedilir. Fatih Kruja’nın anahtarlarını kendisi teslim alır (883/1478). İskender Bey ise önce Alesyo’ya sonra da Lisa adasına kaçar, ölümüne kadar münzevi bir hayat yaşar (873/1468).

İskender Bey’in iki torunu Kanuni Sultan Süleyman zamanında tekrar İstanbul’a gelerek Osmanlı’ya dehalet edip Müslüman olurlar. Bunlardan biri yine İskender Bey adını alarak Simkeşbaşılığa kadar yükselir. Simkeşbaşı İskender Bey, Eyüp’te Zal Mahmud Paşa Cami ve Medresesi yakınında bir sıbyan mektebi, Haliç kıyısında Ayvansaray –Korucu Mehmed Çelebi Cami-i Şerifinin altında yer alan bir çeşme de inşa ettirmiştir.

Toptani AVM ve Ailesi

Buradan Tiran’ın merkezinde herkesin tavsiye ettiği Toptani Alışveriş Merkezine gidiyoruz. İçini ve çevresini gezmek maksatlı. İstanbul ve Ankara’daki alışveriş merkezlerini gördükten sonra burası bizi çok etkilemiyor fakat Toptani ailesi ile ilgili konak ve diğer gözümüze çarpanlar bu aile hakkındaki merakımızı arttırıyor. Tiran’daki Toptani Sarayı gibi yapılar, ailenin tarihî tesirini fizikî delilleri.

Toptani Konağı

Ve biraz araştırmaya başlıyorum…

Toptani ailesi, Arnavutluk tarihinin önemli ve etkili ailelerinden biri. Osmanlı döneminde ve modern Arnavutluk tarihinde önemli roller oynamışlar. Aile, Osmanlı İmparatorluğu’nda nüfuzlu ve varlıklı bir aile olarak biliniyor ve Arnavutluk’un bağımsızlık mücadelesinde de etkili olmuş.

Toptani ailesi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde toprak sahibi ve güçlü bir feodal aile. Ailenin merkezi, bugünkü Arnavutluk’un başkenti Tiran yakınlarındaki Krujë kasabasında bulunuyor.

Aile, Arnavutluk’un bağımsızlık mücadelesinde önemli bir rol oynuyor. Özellikle Esad Paşa Toptani, bu dönemin önemli figürlerinden biri. Sultan II. Abdülhamid Han’ı tahttan indiren grup arasında bu kişi de yer alıyor. Esad Paşa, 1912’de Arnavutluk’un bağımsızlık ilanında ve sonrasındaki siyasi süreçlerde etkili olmuş.

Bu aileyi tanıdıktan sonra karşımıza başka biri daha çıkıyor: Enver Hoca

Enver Hoca‘nın Etkileri

Enver Hoca, 1944’ten 1985’e kadar Arnavutluk’un lideri olarak görev yapmış ve ülkenin tarihinde derin izler bırakmış bir politikacı. 1908’de Arnavutluk’ta doğuyor. Üniversite eğitimi için Fransa’ya gidiyor ve burada komünist ideoloji ile tanışıyor. 1936’da Arnavutluk’a dönüp öğretmenliğe başlıyor.

Üniformaları ile Enver Hoca

Enver Hoca, İkinci Dünya Savaşı sırasında İtalya ve Almanya’nın Arnavutluk’u işgal etmesi üzerine, Arnavut direniş hareketine katılıp 1941’de Arnavutluk Komünist Partisi’nin kurucularından ve kısa süre içinde partinin genel sekreteri oluyor. 1944’te Alman işgalinin sona ermesiyle Enver Hoca liderliğindeki komünistler iktidarı ele geçirip ülkeyi 1946’da Arnavutluk Halk Cumhuriyeti olarak ilan ediyor ve ülkenin tek partili komünist sistemini kuruyor.

Miladin Popović, Liri Gega ve Enver Hoca

Sonrasında Arnavutluk, sert bir Stalinist rejimle yönetiliyor. Hoca, tarımın kolektivizasyonu, sanayileşme ve zorunlu eğitim gibi radikal reformlar uygulamaya çalışıyor. Ancak, bu dönemde insan hakları ciddi şekilde ihlal edilip binlerce insan siyasi nedenlerle tutuklanıyor ve bazıları idam ediliyor. Din yasaklanıyor ve Arnavutluk 1967’de resmî olarak ateist bir devlet oluyor. Ülkenin dış politikası da sık sık değişiyor. Enver Hoca, ilk olarak Yugoslavya ile yakın ilişkiler kuruyor, ancak kısa süre sonra Josip Broz Tito’nun politikalarına karşı çıkarak Sovyetler Birliği’ne yaklaşıyor. 1961’de Sovyetler Birliği’nden de ayrılıp Çin ile yakınlaşmalar yaşanıyor. 1978’de Çin ile de bağlarını koparıyor ve Arnavutluk, tamamen izole bir devlet haline geliyor. Enver Hoca 1985’te Tiran’da ölüyor. Ölümünden sonra Arnavutluk’ta komünist rejim zayıflıyor ve 1991’de son buluyor.

Kimisi Enver Hoca’nın yönetimi altında ülkenin, ciddi ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya kaldığını düşünüyor. Ancak, bazı Arnavutlar Hoca’yı ülkenin bağımsızlığını koruduğu ve yabancı güçlerin etkisinden uzak tuttuğu için olumlu bir figür olarak görüyorlar.

Bu ülke hakkında faydalı olacağını düşündüğüm yazı serisine buradan ulaşabilirsiniz.

Serinin Önceki Yazıları:

Abdullah Sönmez

Çok düşünen kişinin yazarak kendini rahatlatması gerekir.

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.