Kelâmbaz

Monotonluğa Meydan Okuma

Çoğu insan hayatının belli bir düzende devam etmesini ve bu düzenin hiç bozulmamasını ister. Bunun çeşitli sebepleri vardır. Bunlardan birisi tembelliktir. Sabah kalkıp fırına ekmek almaya gitmeye bile üşenen bir insanın hayatında ciddi adımlar atması elbette tahayyül edilemez. Bir başka sebep ise hayatında farklı herhangi bir şey yaptığında elindekinden olma korkusudur. ”Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak” şeklinde bir deyimimiz vardır. Bu hüküm bazı hallerde câri olsa da hayatın pek çok alanında gerçeği yansıtmamaktadır. Dilimizde bu mesele ile alakalı çok daha hoş özlü söz ve deyimler bulunmaktadır. İşte bunlardan bazıları;

Tebdil-i mekanda ferahlık vardır

Son zamanlarda sıkça kulağımıza gelen bir soru vardır ”Çok gezen mi, çok okuyan mı bilir?” şeklinde. Çok kitap okuyan bir kimse illa ki okuduğu kitaptan çok sayıda meseleyi öğrenir lakin bu öğrendikleri çok gezen kişinin gittiği yerlerde öğrendiği bilgilerle kıyaslanamaz bile. Gezdiği yerlerde öğrendiği bilgiler insanın adeta hafızasına kazınır. Kitaplarda okuduğu bilgilerin ise unutulması çok daha kolaydır. Hiç aynel yakîn ile ilmel yakîn bir olur mu?

İnsanın zaman zaman şehir dışı veya yurt dışı seyahatinde bulunmasının ve gittiği şehirde bir müddet kalmasının hem bedenine hem de zihnine pek çok faydaları olduğunu kimse inkar edemez. Hadis-i Şerifte ise ”Seyahat edin sıhhat bulun” buyuruluyor. Evliya Çelebi ”Seyahat Yâ Resulullah” deyip yola çıkmasaydı, o meşhur seyahatnamesini şimdi okuyamayacak ve mâziye dair pekçok rivayetten, anekdottan mahrum kalacaktık. Tolstoy’un da dediği gibi “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.” Suyun bile akanı makbuldür. İslâm kültüründe durgun su yerine; pislik tutmadığı için akarsu makbul görülmüştür. Tavuğun ve sair hayvanların da kümeste, çiftlikte olanının değil merada yayılanının eti lezzetlidir.

Kovanından çıkmayan arı bal yapamaz

Nasıl ki bir arı kovanından çıkmadan bal yapamıyorsa insan da sürekli evinde oturarak, pratikten uzak kalarak işlerinde muvaffak olamaz, hedeflerini gerçekleştiremez. ”Nerede hareket orada bereket” sözü meşhurdur. Eshab-ı kiram efendilerimiz bu dini yaymak için Mekke’den, Medine’den, doğdukları topraklardan, anavatanlarından ayrıldılar ve dünyanın pek çok yerinde İslamiyet’i anlattılar ve insanların hidayetlerine vesile oldular. Bugün gerek Çin’de gerek Hindistan’da, gerek Afrika’da pek çok sahâbi kabri bulunmaktadır. İstanbul’da medfun bulunan Eyyüb Sultan hazretleri buna tipik bir misaldir. Onlar Medine’de evlerinde oturmak yerine dünyaya dağıldılar ve İslamiyetin hükümlerini tebliğ ettiler.

İşleyen demir pas tutmaz

Eskiler bir işi iyi yapmak onu çok yapmakla olur derlerdi. Bir iş yapmadan oturan kimse kendisine bir şeyler katamadığı, kendisini geliştiremediği gibi bildiklerini de unutur, eski kabiliyetlerini de yitirir. Nasıl ki bir demir senelerce kullanılmayınca paslanmaya yüz tutarsa, uzun yıllar yabancı dil öğrenen birisi bir müddet o dil ile meşgul olmadığı zaman öğrendiği dili hızlı bir şekilde unuttuğu görülür. Yine aynı şekilde dünya ülkelerinin profesyonel ordu birlikleri sulh zamanında dahi sık sık tatbikat yaparlar, bunun sebebi de olası bir savaşa karşı birlikleri her an teyakkuzda tutmak ve düşmana gafil avlanmamaktır. Şu an dünyada bilinen en iyi atlet birkaç ay hiç antrenman yapmasa ve ardından yarışa girse dereceye giremeyeceği muhakkaktır.

Askere gitmeden adam olunmaz

Eskiden Anadolu’da ”Askere gitmeden adam olunmaz” diye bir söz kullanılırdı. Bunun sebebi nüfusun büyük çoğunluğunun köylerde ve kasabalarda yaşadığı o devirde insanların çok acil bir iş olmadığı müddetçe yaşadıkları köyden veya şehirden dışarı çıkmamalarıdır. Umumiyetle o devirlerde bir genç kendi köyünün haricinde en fazla şehir merkezine veya yan köylere gitmiştir. Bu ise o gencin zihin dünyasının, ufkunun dar olması, farklı kültürlerden, farklı insanlardan, farklı tabiat şartlarından, iklimlerden vb. haberdar olmaması demektir. Askere giden genç, ilk defa yaşadığı şehirden uzakta farklı bir şehre gitmekte ve orada ülkenin dört bir yanından gelen insanlarla arkadaşlık kurmakta ve fikir dünyasını zenginleştirmektedir. Bunun için o devirlerde Anadolu’da böyle bir söz kullanılır.

Tekmîl-i Sınaat telâhuk-u efkâr iledir

Bu sözün manası şudur; Sanatın, fennin, tekniğin ilerlemesi, fikirlerin, deneylerin birbirlerine eklenmesi ile olur. Günümüzde kullandığımız cihazların, makinaların hiçbirisi yakın zamanda sıfırdan bulunmadı, asırlarca süren bir emeğin, çalışmanın mahsulü olarak günümüze geldi. Misal olarak tekerlek bulunmasa araba, elektrik bulunmasa ampul keşfedilemeyecekti. Bugün kullandığımız en ufak elektronik eşyada bile yüzlerce kişinin emeği olduğu inkar edilemez. Geçmişte çok yavaş işleyen bu süreç günümüzde çok hızlı cereyan etmektedir. Çok hızlı seyreden bu süreci, gelişmeleri takip için de şuan hem ülkemizde hem yurtdışında pek çok büyük şehirde kongreler, sempozyumlar düzenlenmektedir. Bu toplantılara gerek iş dünyasından gerek ilim camiasından binlerce kişi iştirak etmektedir. Yeri geldiği zaman İspanya’daki bir yazılımcı, bir siber güvenlik sempozyumuna katılmak için taa Hindistan’a gitmekte, aynı şekilde Koreli bir finans uzmanı New York’taki bir sanal para seminerine katılmak için Amerika’ya gelmektedir. Ve o kadar masraf yapması, yorulması, okyanusları aşıp bu seminere gelmesi onun ebetteki faydasınadır, aksi olsa zaten gelmez.

Monoton hayattan kurtulmanın faydalarını anlatan daha pek çok atasözü, deyim ve kelam-ı kibar vardır. Bu sözler şüphesiz durduk yere söylenmiş sözler değildir, asırlar boyu gelen bir birikimin, tecrübenin dile yansımalarıdır. Şimdi biraz da monoton hayattan kurtulma noktasında tatbik edilmiş bazı misal ve metotlardan bahsedelim.

Şehzadelerin sancaklara gönderilmesi

Osmanlı devlet adamları ileride tahta namzed olacak olan padişah çocuklarının monoton hayattan uzaklaşması ve ileride devleti en iyi şekilde idare etmesi için bir sistem tatbik etmişlerdir. Bilindiği üzere Osmanlı’da Padişah çocukları küçük yaştan itibaren ciddi bir eğitime tabi tutulur ve ardından bir sancağa sancak beyi olarak gönderilir. Bundan maksat daha önce saraydan pek çıkmamış küçük yaştaki şehzadeye dünyanın sadece saraydan ibaret olmadığını göstermek ve onu sarayın dışında vazifelendirerek hem idareciliği öğretmek, bu konuda tecrübe kazandırmak hem de yaşamış olduğu şehirden farklı bir şehre giderek dış dünyayla daha hızlı entegrasyonunu sağlamaktır. Amasya, Manisa gibi şehirler bu sebeple şehzadeler şehri olarak anılmaktadır. Daha sonra çeşitli sebeplerden bu usul terkedilerek kafes sistemi denilen sisteme geçilmiş bu da uzun vadede devletin zayıflamasına sebep olan hadiselerden birisi olmuştur.

Günümüzde buna benzer bir problem ise anne-babanın üniversite imtihanına giren oğluna ikamet ettikleri şehirdeki üniversiteyi tercihe zorlamasıdır. İlk bakışta hem maddi açıdan hem konfor açısından genç için makul görünse de uzun vadeli düşünüldüğünde hayata erken atılma, kendi ayakları üzerinde durabilme, geniş bir çevre edinme vb. pek çok faktör sebebiyle şehir dışında üniversite okumak çok daha avantajlıdır. Memleketinde üniversite okuyan gençlerin hem askere gittiklerinde hem de mezun olduktan sonra farklı bir şehre tayin olunarak gitmek zorunda kaldıklarında yaşadıkları sıkıntılar malumdur. ”Boğulacaksan da büyük denizde boğul” sözü meşhurdur.

Neler yapılabilir?

Günümüzde gençlerin çoğu hayatını monoton bir şekilde idame ettirmektedir. Şöyle ki; umumiyetle öğlene kadar uyumakta, saatlerce televizyon seyretmekte, bilgisayar oynamakta ve sosyal medyada vakit geçirmektedir. Onlarca bölümü olan yabancı dizileri, bilgisayar başından kalkmayarak birkaç günde bitirmektedir. Acil bir iş yoksa umumiyetle dışarı çıkılmamaktadır. Bütün bunlar hem insanın kıymetli vaktini verimsiz bir şekilde kullanmasına, çeşitli sağlık sorunları ve psikolojik sorunlar yaşamasına, yaşadığı dünyadan habersiz olmasına sebep olmaktadır. Bu problemi çözmek için ise yukarda da bahsedildiği üzere ciddi adımlar atılması gerekmektedir.

Bazı şeyler ise basit gibi görünse de sürekli tatbik edildiğinde insana ciddi katkılar sağlamaktadır. Mesela; evden yürüyerek bir yere giderken, dönüşte farklı bir yol kullanılabilir. Mesela Üsküdar’dan Eminönü’ne Marmaray ile gelinmişse dönüşte vapur tercih edilebilir. Otobüs, metro veya tramvayla bir yere gidileceği zaman bir durak öncesinde veya bir durak sonrasında inilerek yürünebilir. E-mail, sosyal medya gibi platformlarda üye girişi yaparken şifreyi kaydet butonuna tıklamak yerine şifreyi her zaman sor seçeneği tercih edilerek beynin tembelleşmesine mani olunabilir. Eğer şifre kaydedilirse bir müddet sonra unutulmaktadır, başka bir telefondan veya PC’den girilmesi gerektiğinde çok uğraşılmaktadır. Bir başka mesele ise namazlarda Kevser ve İhlas surelerini okumayı alışkanlık haline getirmemizdir. Nitekim fıkıh kitaplarında namazda aynı ayetleri okumayı alışkanlık haline getirmenin mekruh olduğu yazmaktadır. Bir restorana gidince her zaman aynı yemekleri değil zaman zaman farklı lezzetleri tercih etmelidir. İlk defa tadacağı o lezzetin ilerde en sevdiği yemek olması mümkündür. Bu ise tecrübe edilmeden anlaşılamaz. Keza tatile her sene aynı sahil şehirlerinde aynı tatil mekanlarına gitmektense farklı alternatifler tercih edilebilir. Her gün akşam veya birkaç günde bir ilkokuldan, liseden, üniversiteden veya askerden herhangi bir arkadaşımızı arayarak 5 dakika halini hatırını sorabiliriz. Evimizdeki mobilya takımının zaman zaman yerlerini değiştirebiliriz. Misaller çoğaltılabilir.

En fazla ne kaybederim

Hayatımızda sıfır sermayeli ve çok kar ihtimali olan işler vardır. Ama biz utangaçlığımız ve korkumuz sebebiyle bu işlere girmeyiz. Mesela çeşitli vasıtalarla şehirler arası seyahat yaparız ama yanımıza oturan insanla çoğu zaman tanışmayız bile. Halbuki ondan öğreneceğimiz çok şey olabilir. Kimi zamansa yolda adres sormaya çekiniriz. Bu gibi durumlarda kendimize ”bu işi yaparsam en fazla ne kaybederim” sorusunu sormak gerekir. Yine daha önce gitmediği bir yere giderken çekinmeden sokakta herhangi bir insandan adres sorabilmelidir. Alacağımız cevap en kötü ”bilmiyorum” olur.

Hülasa

Kalp atışlarını gösteren ekranda zikzaklar olur. Zikzaklar bitmiş ve düz bir çizgi ilerliyorsa buradan anlamamız gereken kalbin durmuş ve insanın ölmüş olmasıdır. Aynı şekilde hayatı monotonlukla geçen bir insan da bir nevi ölü gibidir. Hadis-i Şerifte ”İki gün aynı hâlde bulunan, [yanî hergün ilerlemeyen, yeni bir şey öğrenmeyen], aldandı, ziyân etdi” buyurulmaktadır. Yukarıda verdiğimiz misallerin elbette istisnaları vardır. Ama umumi hüküm anlattığımız şekildedir. Monotonluktan kurtulmak için ”Yarın yaparım diyenler helak oldu” hadis-i şerifini hatırlayarak yarını beklememeli, bugünden harekete geçmelidir. Burada asıl dikkat edilmesi gereken mesele bütün bunları yaparken ve düşünürken ayaklarının yere basması, temkinli hareket edilmesi ve en mühimi milli ve manevi değerlerden asla taviz verilmemesi olmalıdır. Yazımızı İmam-ı Rabbani hazretlerinin bir sözü ile bitirelim.

Her işte ateşli olmalıdır. Soğukluk ve gevşeklik düşmanlara olsun! (Mektubat-ı Rabbani 1. cild 231. mektup)

Tavsiye Yazı

Şuuraltımızdaki Aşağılık Psikolojisi

Cüneyt Apal

Cüneyt Apal

Eğitimci.

cuneytapal@gmail.com

4 comments

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!