Kelâmbaz

Kavmiyetçilik Fitnesi

Peygamber efendimiz -aleyhisselam- işlerin ortalama olmasını tavsiye buyurmuştur. Aşırılıkları tasvip etmemiş, bunların zararlarına karşı da ümmetini uyarmıştır. “Vatan sevgisi imandandır” buyuran Efendimiz, bu sevgide aşırılığa giden kavmiyetçiliği, ırkçılığı da yasaklamıştır. Kana, soy ve nesebe dayalı bir üstünlüğün İslam’da hiçbir zaman olmadığını defalarca bildirmiştir.

Seyyid Abdülhakim Efendi’nin “Kuru mütercim değil, mütefekkirdi.” buyurduğu son devir Osmanlı alimlerinden Babanzade Ahmed Naim Efendi, milliyetçiliğin aşırı olduğu takdirde nelere sebep olabileceğini, İslam tarihinden bir misal vererek, şöyle anlatıyor:

Arapların tarihini bilenler, Cahiliye devrinde Evs ve Hazrec kabilelerinin arasındaki husumetin düşmanlığın şiddetini bilirler. Resûl-i Ekrem efendimize nübüvvet gelmeden [kendisine nübüvveti bildirilmeden] önce bu iki kabile yine birbiriyle çarpışmışlar, Buas denilen yerde gerçekleştirdikleri kanlı bir savaştan sonra barış antlaşması imzalamışlardır.

Hatta Birinci Akabe Biatı’ndan sonra Fahr-i Kâinat Efendimiz hazretleri, Ensar ile beraber Medine’yi şereflendirmek arzusunu açığa vurmuştu da yeni iman eden kimseler “Yâ Resûlallah, kavmimiz henüz harb ve kıtal halindedir. Bu durumda teşrif buyurursanız korkarız ki, arzuladığınız netice hasıl olmaz!” diyerek gelecek sene için buluşmaya söz vermişlerdi.

Ertesi sene Evs ve Hazrec’ten yetmiş iki kişi ikinci defa Akabe’de biat ettiler. Ve Allah’ın yüce resûlünü, kendi çoluk çocuklarını nasıl korurlarsa, mallarıyla canlarıyla öylece koruyacaklarına dair söz verdiler. O sene içinde Hicret hadisesi meydana geldi. Evs ile Hazrec arasında artık düşmanlık kalmamış, Allah tarafından hepsine birden, tebcil edilen Ensar ünvanı verilmişti. Ensar ile Muhacirler de kardeş olmuşlardı.

Müslümanlar arasında görülen bu birliği çekemeyen Medine Yahudileri, yeni dost olan bu eski düşmanları birbirine düşürmek istediler. Bunun için vesileler aradılar.

Küfür ve cehalet içinde sakal ağartmış Şas bin Kays adındaki hasud [kıskanç] bir Yahudi, bir gün sahabilerden Evs ve Hazrec’e mensup birkaç gencin bir mecliste pek samimi bir şekilde sohbete ve muhabbete koyulmuş olduklarını görür. Buna canı sıkılır. Evs ve Hazrec’in aralarındaki düşmanlığı terk ederek böyle tek vücut olmaları, biz Yahudilerin buradaki varlığımız için pek büyük bir tehlikedir, kanaatine varır, yanında bulunan genç bir Yahudiye:

“Git, aralarına gir. Buas savaşını, ondan önceki muhabereleri hatırlarına getir. Bu savaşlara dair şairlerinin birbirleri hakkında söylemiş oldukları şiirlerden de birtakım şeyler oku!” diye tenbih eder. Genç Yahudi tecrübeli ihtiyarın tasarladığı mel’aneti harfiyyen yerine getirir. Bunun üzerine Ensar gençlerinin damarlarındaki övünme duygusu galeyana gelir. Övünmenin arkasından çekişme kendini gösterir. İki taraftan her biri diğeri hakkında vaktiyle şairlerinin söylemiş olduğu şiirleri yâd eder, hatırlar ve okur. Irk ve kavmiyyet damarları harekete geçer. Derken birbirine sövmeye başlarlar.

Sonunda biri Hazrec’ten diğeri Evs’ten iki genç öfkeli bir şekilde diz üstü kalkarak birbirlerine ağır sözler söylerler. Söz arasında biri ötekine:

“İsterseniz, eskisi gibi harbi tazeleriz” der.

Öbür taraf da:

“Hay hay” derler.

Her iki taraf da öfkeden gözleri kararmış bir şekilde:

-“Haydi silah başına! Şehrin dışında Hârre’de buluşalım” derler. Kavga meclisin dışındakilere de sirayet eder. Evsliler bir tarafta Hazrecliler diğer tarafta olmak üzere vuruşmaya giderler. Bereket versin ki, hâdiseyi Cenâb-ı Risâletmeab Efendimiz, zamanında haber alır ve imdada yetişirler. Derhal yanındaki Muhacirlerle birlikte hadise mahallini şereflendirerek hemen hemen cenge tutuşmak üzere olan karşılıklı saflara şöyle hitab ederler:

Ey Müslümanlar topluluğu! Allah’tan sakının, Allah’tan sakının! Ben henüz aranızda iken, bahusus Allahü Teâlâ size selamet yolunu gösterdikten, sizi İslam ile şereflendirdikten, İslam sâyesinde sizdeki cahiliye hallerine nihayet verdikten, İslam sayesinde sizi küfürden kurtardıktan sonra cahiliyet dâvâsıyla eski haliniz olan küfre mi dönmek istiyorsunuz?

Peygamber Efendimizin bu beliğ hitabı her iki tarafın da aklını başına getirir.

Yaptıkları işin şeytanın aldatması, düşmanın hilesi olduğunu anlarlar. Hemen silahlarını atarlar ve yaşlı gözlerle birbirlerine sarılırlar.” [Babanzade Ahmed Naim, İslam’da Kavmiyetçilik Yoktur, Bedir Yayınevi sf. 52-55]

Ülkemizde maalesef son 100 yılda Türk milliyetçiliği maskesi altında Kürt ve Arap düşmanlığı yapılmaktadır. Arap düşmanlığının perde arkasında ise İslam düşmanlığı görülmektedir. Münferid hadiseler misal gösterilerek bu bahsettiğim milletler tahkir edilmekte, hain ve düşman olarak görülmektedir. Halbuki her milletin içinde iyiler ve kötüler mevcuttur. Suçun şahsiliği prensibi gereği bir Arabın yaptığı yanlış bütün Araplara, bir Türkün yaptığı yanlış da bütün Türklere teşmil edilemez.

Doğu Türkistan’da Uygur kardeşlerimize karşı yapılan kültürel asimilasyona ve zulme millet olarak sessiz kalamıyoruz. Keza Almanya’daki gurbetçi hemşehrilerimize karşı bir haksızlık, bir tahkir, bir ırkçılık sergilendiğinde tavrımızı gösteriyoruz. Gümülcine, İskeçe gibi Batı Trakya’da Türklerin yaşadığı şehirlerde Yunan devletinin bir adaletsizliğini gördüğümüzde soydaşlarımıza sahip çıkıyoruz. Lakin mesele kendi ülkemizdeki Türk olmayan etnik unsurlara yapılan bazı yanlışlara gelince aynı hassasiyeti gösteremiyoruz. Kavmiyetçilik damarımız kabarıyor ve meselenin üstünü kapatmaya çalışıyoruz.

Ortaasya’da Kazak, Özbek, Türkmen, Kırgız boyları arasında sudan sebeplerle bir fitne çıkarılmaya çalışıldığında kendimizce sağduyu çağrısı yapıyoruz. Lakin mesele asırlardır et ile tırnak gibi olmuş Türk-Kürt dostluğuna, Türk-Arap dostluğuna geldiği zaman aynı hassasiyeti gösteremiyor, şuuraltımızdaki kavmiyetçiliğin esiri oluyoruz.

Böyle hadiselerde Babanzade Ahmed Naim Efendi’nin kitabında anlattığı Buas harbini düşünmeli, dinimizin bu noktadaki ölçüsünü hatırımıza getirmeli ve sağduyuyu elimizden bırakmamalıyız.

Yazarın Tavsiye Yazıları

Monotonluğa Meydan Okuma

Kıymeti Bilinmeyen İlim Ehli: 3 Misal

Papazlar Neden “Cevab Veremedi”?

Ahmet Faruk Şenkaya

Ahmet Faruk Şenkaya

İlahiyat fakültesi mezunu,
Yazı yazmasının sebebi; yazarken hem kendisi birşeyler öğrenmek hem de öğrendiklerini başkalarıyla paylaşmak,
Herhangi bir iddiası yok.

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!