Kelâmbaz
Yılmaz Öztuna

Mazinin Derinliklerinde Bir İlim Adamı: Yılmaz Öztuna

“Atlasları yutar gibi ez­berler, tabloya bakar gibi hayranlıkla saatlerce paftaları incelerken, devletlerin sınırları, en gözüme çarpan unsur oldu. Sınırlarda bir gayri tabiîlik var gibiydi. 6 kıt’a İngiliz sömürgeleri ve dominyonla­rı ile penbeye boyanmıştı. Rusya, dünyanın âdetâ dörtte birini iş­gal etmişti (1940 yılından bahsediyorum). Bu sınırların Tanrı yapısı olmadığı, dağlar, denizler gibi Cenâb-ı Hak tarafından teşekkül ettirilmediği muhakkaktı. O halde nasıl teşekkül etmişlerdi? İşte bu­nun cevabını bulmanın tek, biricik ve mutlak yolu, târih öğren­mekti.”

Yılmaz Öztuna

Tarihi sevdiren adam, Büyük Türkiye Tarihinde tarihe merakının başlayışını böyle anlatıyor. Yakın tarihin iz bırakan simalarından, kuşakları uzun boyundan daha çok kitap yazarak besleyen bu zatın tam adı Abdullah Tahsin Yılmaz Öztuna’dır. Kendi isminden başka Abdullah Tahsin, Tahsin Tunalı, Abdullah Tunaboylu isimlerini de müstear (takma ad) olarak kullanmıştır.

Türkiye’de  popüler tarihçilik denince muhafazakar-milliyetçi yönüyle ilk akla gelen isimlerdendir. 9 Şubat 2012’deki vefatı manidar şekilde Sultan Abdülhamid’in vefat yıl dönümüne rastlar. Sultan Abdülhamid’e dair ideolojik kalıpları ilk kıran tarihçilerdendi. Ayasofya Hünkâr Mahfili’nin ibadete açılışı, Hırka-ı Saadet dairesinde Kur’an-ı kerim tilaveti, hanedanın sürgününün sona ermesi gibi pek çok hayırlı işlere vesile olmuştur. 82 yıllık ömrünün büyük bir kısmını Türk tarihine vakfetmiştir.

Donanım, İmkan ve Merak

İlim insandan üç şey ister: Donanım; hafıza, zeka gibi zihni kapasitelerin kuvvetli olması bunun yanında alet ilimlerinden dil bilgisi temelinin sağlamlığı. İmkan; maişet, para kaygısının, geçinme derdinin olmaması, devrine göre lazım olan materyallerin (kağıt, kalem, daktilo, bilgisayar) el altında olması. Merak; bu insanın yaratılışından ve çevresinden hasıl olan bir unsur. Çocuklar ekseriyetle meraklı olur.Ancak bu merak kuvvetini kırbaçlayan, gideren bir aile hayatı insanın ilgilerine yön verir. Kuvvetlendirir veya söndürür.

Yılmaz Öztuna 30 Eylül 1930’da İstanbul Vezneciler’de bir konakta dünyaya gelir. Varlıklı bir ailenin evladıdır. Muhafazakar, kültürlü bir İstanbul muhitinde çocukluğunu geçirmiştir. Evinde gerek Osmanlıca gerekse başka dillere ait kitaplar bulunur. 6 yaşında latin 11 yaşında İslam alfabesini öğrenir. Onun yetiştiği çevreyi ve öğrendiği dilleri kendi kaleminden okuyalım:

“…Hususi öğretmen ve kitap edinme imkanlarım vardı. 9 yaşımda Almancaya başladım, devam edemedim. 11 yaşımda Fransızca’ya, 18 yaşımda İngilizce’ye başladım. Bu arada çok küçük yaşta Arabca ve Farsca çalışmaya gayret ettim. 10 yaşımda coğrafya öğrenmiye giriştim. Tabi’i coğrafyaya meylim yoktu. Fakat siyasi ve beşeri coğrafyaya ihtiras derecesinde merak ettim. 11 yaşımda târih kitapları okumaya başladım. Çok çabuk okuyabiliyordum. Latin harfleri ile Türkçe’de o yıllarda tarih yayınları çok mahdut ve yetersizdi.[Dile kolay harf inkılabından henüz 15 sene sonra] Arab harfleri ile —biraz da bu harfleri öğrenmek için— Ahmed Refik merhumun kitaplarını okuyordum. Henüz Fransızca kitap okuyamıyordum.”

Yılmaz Öztuna genç yaşında lisan öğrenerek donanım elde ediyor. Ailesi vasıtasıyla kimseye muhtaç olmadan, minnet etmeden tahsili için lazım olan imkanlara sahip oluyor. Bütün bunlar ilme olan merakıyla da birleşince, çok yönlü bir ilim adamlığı yolunda olgunlaşmaya başlayacaktır.

Yılmaz Öztuna’nın gençlik yılları…

Resmi Tarihle Yüzleşme

Cumhuriyet devrinin ilk kuşaklarının maruz kaldığı resmi tarih kalıplarına o da maruz kalmıştır. Neticede 1926’dan önce yazılmış kitapları okuyabilen bir nesil yoktur. Ayrıca İkinci Cihan harbinin de oluşturduğu yokluk ve sıkıntı devirleri yaşanmaktadır. Tek parti devrinin en baskın yıllarıdır. Devletin eğitim konusunda farklı bir görüşe tahammülü yoktur. En az 2-3 kuşak gelenekten kopuk, Avrupai zihniyetle yetiştirilmelidir ki inkılaplar sağlamlaşsın, geri dönülemez şekilde yeni rejimin temelleri atılmış olsun. Öztuna o yılları şöyle hülasa ediyor:

“O yıllarda Türkiye’de resmî târih görüşü, Türk’ün Orta Asya târihininin çok şanlı şerefli, zengin olduğu, Osmanlı târih ve kültürü­nün Türk târihi içinde âdetâ utanılacak bir leke teşkil ettiği idi. Ben de eski Türk târihine âit bulabildiğim her kitabı okudum. Onlardan faydalanarak bir çok kitap müsveddesi kaleme aldım ki sonradan hepsini imhâ etmişimdir). Fakat Osmanlı çağı üzerinde tereddüdlerim vardı. Çocuk denecek yaşta, resmî târih görüşünün yanlışın ötesinde, Türk kültür hayâtının en büyük metod hatası olduğunu sezdim. Fakat Osmanlı târihi üzerinde okuduklarım beni tatmin etmiyordu. Kaynaklara inmeye mecbûr olduğumu anladım. Osmanlı şiirini ve arûz’u derinlemesine öğrendim. (Sâdeddin Nüzhet Ergun’dan ders almıştım). Klasik Osmanlı târihlerini okumaya başladım.”

Bunun üzerine okumalarını derinleştirmeye başlar. Ancak o devrin yeni Türkiye’sinde eldeki tek şümullü eser Hammer’in 10 cildlik Osmanlı tarihidir. Fransızcası 19 cild olan bu eserdeki pek çok bilgi tarih ilmi bakımından eskimiştir. 1774’den sonraki yılları da  Ahmed Cevdet Paşa’nın Tarih-i Cevdet’i anlatır. Ancak o da kronik mahiyetinde olup ağır bir eserdir.

Hammer’in kitabı da neticede 19. yüzyılın Avrupalı algısıyla yazılmıştır. Bundan sonra Zeinkeisen ve Iorga’nın Osmanlı tarihleri vardır ki bunlar da eskimiştir. Tarih bakımından da Hammer’le aynı yıllarda yazılmışlardır. Ayrıca Hammer gibi Doğu dilleri de bilmedikleri için tamamen Avrupa kaynaklarına dayanarak kaleme alınmışlardır. Bunun dışındaki umumi Osmanlı tarihleri de birbirlerinin tekrarı mahiyetindedir.

Okumalarda Derinlik ve Avrupa Seyahati

1947 senesine geldiğinde elde ettiği bu etütlerle Osmanlı tarihi araştırmalarını iyice derinleştirmiştir. Bu yıllarda iki mühim kitabın ilk cildleri çıkar. Bunlar İsmail Hami Danişmend ve İsmail Hakkı Uzun Çarşılı’nın tarihleridir. Biri kronolojik olması diğeri de bol arşiv malzemesi barındırması bakımlarından oldukça istifadelidir. Yılmaz Öztuna, İ. Hami Danişmend ile gerek ilmi gerekse fikri planda sıkı bir dostluk kuracaktır.

1950 yılında Avrupa’ya gider. 1957’ye kadar Paris’te oturur. Hem dil bilgisini ilerletir hem de kütüphaneleri dolaşarak pek çok malzeme toplar. Fransa’daki yıllarında Paris Üniversitesi Siyasi İlimler Enstitüsü’nde, Sorbonne’da Fransız Medeniyeti bölümünde Alliance Française’nin yüksek bölümünde okur. Ayrıca Paris Konservatuvarı’na devam edecektir.

Bunların çoğunu başından sonuna kadar okur. Burada elde ettiği malzemeyi gözden geçirerek, daktiloyla birkaç yüz sayfalık bir Osmanlı tarihi yazacaktır. İşte böylece onun şaheseri Büyük Türkiye Tarihi’nin çekirdeği teşekkül eder. Bunu cildleterek güvendiği dostlarına okutturur. Aldığı beğeni ve takdirler onu daha da iyi bir çalışmaya itecektir. Zaten hedefleri bunların ötesindedir. Üniversite haricindeki çalışmalarıyla büyük birikim elde etmiştir.

Sürgündeki Hanedan

Bu esnada sürgündeki Osmanlı hanedanının da izlerini arar. 1952’de Hanedan mensuplarıyla buluşarak onlarla çok iyi bağlar kurar. Bu vasıtayla Osmanlı tarihinde saray hayatına, padişahların hususi hallerine dair pek çok şey öğrenir. İlerde onların yurda dönmesi ve rahat etmeleri için de gayretler sarf edecektir.

Osmanlı hanedanıyla münasebetleri yanında Avrupa hanedanlarına olan ilgisi de kuvvetlenecektir. Dünya monarşi tarihini umumi olarak etüt etmeye başlar. Böylece ilm-i neseb denilen jenealojide yani soy, nesep ilminde kendini ilerletecektir.

Hedefinde 3 büyük eserin hazırlıkları vardır: Türkiye Tarihi, Devletler ve Hanedanlar, Türk Musikisi Ansiklopedisi… 1957’de yurda kesin dönüş yaptığında hemen Türkiye Tarihi’nin diğer müsveddelerini de hazırlamaya girişti. 1963 senesinde Türkiye Tarihi’ni tek başına yazarak büyük bir boşluğu dolduracak olan eserini tamamladı. Artık basılacak uygun bir ortam ve imkan gerekiyordu.

Yılmaz Öztuna basın kartı

Magazinden Tarihe: Hayat Tarih Mecmuası 

Bu esnada 1960 senesinde Yapı Kredi Bankası’nın yan kuruluşlarından olan Hayat Yayınlarında işe başladı. Gerek kitap gerekse dergi olarak faaliyet yürüten bu müessese magazin muhtevalı yayınlar yapıyordu. Haftalık çıkan Hayat Mecmuası Avrupa standartlarında magazin ve cemiyet hayatını anlatan ilk dergilerden biriydi. Kaliteli kağıda, büyük boy, tamamına yakını renkli, tiraj rekorları kıran bir mecmua. Öztuna yayın editörlüğünün yanında sekiz sayfalık kültür-sanat bölümünün de yazarlığını yapıyordu.

Şevket Rado o dönemde kalemi kuvvetli bir fıkra-deneme yazarıdır. Aynı zamanda Yapı Kredi Bankasında murahhas aza olan Rado, Yılmaz Öztuna ve birkaç kişiyle beraber bir tarih dergisi projesi üzerinde düşünürler. Teknik ekip ve masraflar için de kolayca finans elde edilince 1 Şubat 1965’de dergi çıkmaya başlar. Burada neşriyat müdürü olarak Yılmaz Öztuna’nın ismi duyulmaya başlayacaktır.

Türkiye Tarihi’nin Serüveni

Hayat Tarih Mecmuası kısa zamanda geniş bir okuyucu kitlesine ulaşır. Aylık çıkan bir tarih mecmuası olduğu halde pek çok gazetenin tirajlarını geçmiş, rakamları yüz binlere ulaşmıştır. Öztuna bu mecmuanın her şeyidir. Gençlik yıllarından itibaren 30 yıllık çalışmalarının mahsullerini burada verecektir. Hem kendi adıyla hem takma adlarla yazılar yazdığı gibi bazı kısımları da kendi hazırlıyor ve isimsiz yayınlanıyordu.

En dikkat çekici olan bu bölümler “Kitaplar Arasında” ve “Okuyucu Mektupları”dır. Kitaplar Arasında’da tanıttığı eserler ve bunların analizleri tarih-kültür-sanat-edebiyat yayıncılığına hız kazandırmış, büyük kültür hizmetlerine vesile olmuştur. Hayatının en verimli yılları Hayat Tarih mecmuasıyla vücut bulur.

1964’ün Mart ayına gelindiğinde Türkiye Tarihi’nin ilk cildi Hayat Tarih okuyucularıyla buluşur. Resmi tarih bakışından, akademik kaygılardan, takıntılardan bağımsız olan bu seri çok sevilir. Ortalama 3 ayda çıkan kitaplar, akıcı dili, hakkaniyetli yorumlarıyla her kesim tarafından beğenilecektir. 60’larda Türk tarihine bilhassa Osmanlıya artan alaka bu kitaplar sayesinde olmuştur. Her yaştan insan Osmanlı siyasi tarihinin tamamını Hayat Tarih Mecmuası sayesinde öğrenebilme imkanına kavuşmuştur.

Türkiye Tarihi’nden evvel yazılan Osmanlı’ya dair takdire şayan başka eserler muhakkak vardı. Mesela İsmail Hami’nin İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi de o yıllarda çok istifadeli bir çalışmaydı. Ancak büyük ebatlı oluşu, okumasının sıkıcı ve elde edilmesinin zor oluşu onu tesirsiz bırakmıştır. Her yaşa hitap etmez. Öztuna’nın tarihi ise roman ebadında, resimli, akıcı bir kitaptır. Hayat Yayınlarının dağıtım imkanlarıyla da her yere ulaşmıştır.

Kalıpları Kıran Onikinci Cild

Tarihi’nin her cildi ders kitaplarından, resmi tarih bakışından farklı, muhteva olarak daha dolu, zengin bir tarih yorumuna sahipti. En çok da reaksiyonel taraflarıyla tutmuştu. Türk tarihi bir bütün olarak ele alınıyor, her devir kendi şartlarına göre değerlendiriliyordu. Osmanlı padişahlarının sanıldığı gibi zevk düşkünü, zalim, cahil, faydasız kimseler olmadığını yazıyordu. Şahsiyetleri, aldıkları terbiye ve tedrisat, bildikleri diller, içlerindeki dâhiler, hususiyetleri, Türk milletine yaptıkları hizmetlerden bahsediliyordu.

Bu şekilde 3 sene boyunca onbirinci cild de tamamlanarak okuyucuyla buluştu. Mart 1967 senesine gelindiğinde onikinci son cild de neşredilerek Osmanlı tarihi tamamlandı. Ancak bu kitap büyük polemiklerin de fitilini ateşledi.

Çünkü Sultan Abdülhamid “Kızıl Sultan, müstebit-istibdatçı, diktatör, zalim” gibi vasıflarla anılan bir şahsiyetti. Bu kitapsa ilk defa onu “kötülemeyen” bir eserdi. Bu onikinci cildin öncesinde bu çapta satılan bir tarih kitabında Sultan Abdülhamid’in hizmetleri derli toplu şekilde anlatılmamıştı.

Buradaki nüans; Yılmaz Öztuna Sultan Abdülhamid’i övmüyordu. Onun bir insan olduğunu, hatalarıyla sevaplarıyla kabul edilmesi gerektiğini, saltanatı boyunca memlekete bir sürü hizmetler yaptığını anlatıyordu.

Onun devrindeki denge siyaseti, Avrupa’yla münasebetler, maarif hizmetleri, ticari faaliyetler anlatılmış, Batılı tarihçilerin ve devlet adamlarının Sultan Abdülhamid’e dair görüşleri nakledilmişti. Sultan Abdülhamid’i övenler Avrupalı ilim, siyaset adamları ve bürokratlardı. Bu onikinci cildin bedelini ise “Türk Tarih Kurumu” üyeliğinin iptali ile ödeyecektir.

Yılmaz Öztuna Türkiye Tarihi Ansiklopedisi

İttihatçı Artıkları İş Başında

O gerek Sultan Abdülhamid hakkındaki yalan ve iftiralara göğüs germesi gerekse İttihatçıların bu memlekette yaptıkları tahribatı ifşa etmesi sebebiyle pek çok polemiğe girmiş, sıkıntılar çekmiştir. Kendisine sorulan bu polemikleri hakkında şu cevabı verir:

“Özellikle benim 1960’larda yazdığım “İttihatçılar “ ile ilgili yazılar bayağı ses getirdi. Birtakım insanlar benim bu yazılarımdan bir hayli rahatsız oldular. Yazdıklarıma gelince Enver Paşa’nın ülkeyi mahvettiğini, Enver Paşa’nın bu affedilemez hatasının Turancılığı karaladığını, iki milyon vatan evladını boş ve yanlış yere harcadığını yazmıştım. İttihatçıların ülkeyi batırdıkları üzerinde durmuş ve bunların yapmış oldukları yanlışları tenkit etmiştim. Tabi o yıllarda daha İttihatçıların ülke içindeki ağırlıkları tamamen bitmemişti. Bu yazılarım ve onlara karşı olan tavrımdan dolayı bu adamlar benimle uğraşmaya başladılar. Değişik şekillerde üzerime defalarca geldiler. Beni birkaç defa patronuma şikâyet ettiler. Ben geri adım atmayınca Şevket Rado’ya ulaşıp beni işten atmasını rica ettiler. Yine bazı profesörler patrona bu adamın aldığı paranın yarısına ben bu işi yaparım dedi…”

Yılmaz Öztuna Adalet Partisi Vekiliyken
AP’den Milletvekili olduğu yıllar…

Ona yapılan bu haksızlıklar isminin daha çok duyulmasına sebep oldu. 1969 Senesinde Adalet Partisinden milletvekili seçildi. Devlet imkanlarıyla yazının başında zikrettiğimiz hizmetlere vesile oldu.

70’li yıllarda Türkiye Tarihi’ni genişleterek “Büyük Türkiye Tarihi”ni hazırladı. Ansiklopedik boyda 14 cild halinde neşredilen bu eserin ilk 7 cildi Osmanlı siyasi tarihi olarak ilk kitabının genişletilmiş halidir. Son 7 cildi ise kültür, medeniyet tarihi olarak ilk defa okuyucu ile buluşmuştur. Tam bir tarih hazinesi mahiyetindedir. Büyük Türkiye Tarihi’ni sonradan 10 cild halinde Osmanlı Tarihi adıyla tekrar neşretti.

Hayatı, Hatıraları ve Eserleri

Velud kalem Yılmaz Öztuna’nın eserleri üst üste konulduğunda boyunu aşacak çaptadır. Şaheseri mahiyetinde olanlar Büyük Türkiye Tarihi, Devletler ve Hanedanlar, Türk Musıkisi Ansiklopedisi’dir. Bunların dışında Bir Darbenin Anatomisi, Türk Tarihinden Yapraklar en çok okunan küçük kitaplarındandır. Elinde bakanlığın imkanları ve siyasi destekler olduğu halde kendi menfaati için kullanmamıştır.

Barbaros Hayreddin Paşanın Hatıraları, Galib Paşa’nın Hatıraları, Seydi Ali Reis’in Hatıraları gibi çalışmaları da baskısı tükenen kitapları arasındadır. Bütün kitaplarının etraflı bir değerlendirmesi ayrı bir yazı mevzuu.

Yılmaz Öztuna’nın eserleri hakkında etraflı bir bibliyografya hazırlanmış değildir. Ciddi bir biyografisi de henüz yazılmamıştır. Burada onun kitaplarını 1977’den bu yana basan Ötüken Yayınlarına büyük mesuliyet düşüyor.

Bu velud tarihçinin hayatı ve onunla alakalı mühim kimselerin hatıralarının toplanması için ciddi bir çalışma gerekiyor. Hayatı ve eserleri üzerine bir doktora tezi yapılması gereken mühim bir entelektüeldir.

Yılmaz Öztuna Büyük Osmanlı Tarihi

Akademik Ambargo

Akademisyenlerin bir kısmı politik-ideolojik sebeplerle, bir kısmı haset ve kıskançlıkla bir kısmı da aşırı akademik titizlikleri sebebiyle Öztuna’ya ambargo uygulamaktadır.

Onun İttihadçılar aleyhinde, Sultan Abdülhamid taraftarı duruşu, akademik kalıpların ve resmi ideolojinin dışında hareket tarzı, komünizme olan reaksiyonu, bu ideolojik düşmanlığın merkezini teşkil eder. Bunların yanında cumhuriyetçilikten ziyade gelenekçi ve monarşist olması, usturuplu dili, iki-üç manaya gelebilecek usta cümleleri tenkid sebebi olmuştur.

O tarihi sevdiren adam olarak halk tabanıyla maziyi buluşturmanın gayretinde olmuştur. Dolayısıyla onun için bilginin yayılması ve insanların tarih şuuru elde etmesi esastı. İlmi kıstaslara dikkat etmiş ancak kendi görüşlerini açıkça söylemekten geri de durmamıştır.

Aileden varlıklı oluşu, başarılı bir yayın hayatı sebebiyle kitaplarının çok satması, milletvekilliğiyle de hayatı boyunca geçim sıkıntısı çekmemiştir. Kimseye minnet etmemiş, herhangi bir şahsın, müessesenin, teşkilatın kalemşörlüğünü yapmamıştır. Bu sayede kendine serbest bir ilim ve fikir sahası kurmuştur. Milliyetçilik gibi daha başka subjektif (şahsi) yorumlarını, bir başkasının diktasıyla değil kendi inanç ve bilgisiyle yapmıştır.

Yılmaz Öztuna’nın subjektif fikirleri olarak Tanzimat devlet adamlarından Reşid Paşa’ya yersiz ve aşırı övgüleri, bunun yanında zirve asırların Sokollu gibi muvaffak, kudretli paşalarına devşirme oldukları için burun kıvırması sayılabilir. Negatif bir milliyetçi bakışla yapılan bu değerlendirmeler de her ilim adamında az çok rastlanabilecek hususiyetlerdir. Kendisi bu gibi yanlışlarını veya daha doğru ifadeyle reddedilebilir fikirlerini şöyle ifade eder: “…Ne kadar kudretli olursa olsun, bir tek insan, bazı sahalarda dar görüşlü ve eksik bilgili olmaktan kurtulamaz…” 

Merak konusu olan bir nokta da onun hatıralarını yazıp yazmadığıdır. Türkiye’nin son asır ilim, kültür ve siyaset hayatında şüphesiz pek çok kimseyle irtibatı, mektuplaşması, görüşmesi oldu. İnşallah hatıralarını kaleme almıştır da yakın gelecekte neşredilir.

Vefatından Önce

90’lardan sonra yayın hayatında durağan bir döneme girdi. 2000 sonrası dönemde, Türkiye Gazetesi’nde baş yazarlık yaptı. Ötüken ve Babıali Kültür Yayıncılık yeni kapak tasarımlarıyla kitaplarını yenileyerek tekrar basmaya başladı. Vefatından önceki son yazısı Mevlid-i Şerif’in önemi ve Suriye’de Esad’ın zulmü hakkındaydı.

Bir asra yakın zaman tarihin derinlerine dalan, velud kalem Yılmaz Öztuna’yı bir kez daha rahmet ve şükranla anıyoruz.

İstifade Edilen Kaynaklar:

Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, 14.Cild – Bir Darbenin Anatomisi –

Hakan Öksüz, “Cumhuriyet’ten Günümüze Popüler Tarih Dergileri”, Basılmamış YL tezi, İstanbul 2005.

Edip Durmaz, “Popüler Tarih Dergiciliğin Gelişiminde Hayat Tarih Mecmuasının Yeri”, Basılmamış YL tezi, İstanbul 2006.

Muhafazakar Düşünce, sayı 7, sf.77-108, Prof.Dr. Ali Birinci “Tarihçilikte Meslek Ahlakı ve Ahlaksızlığın Tarihçiliği Meselesi” [pdf: https://drive.google.com/file/d/0B_tIBe0of175ZjF6dldSbUVnT2M/view ]

Muhafazakar Düşünce, sayı 8, sf. 113-121,  Prof.Dr. Mehmet Ali Ünal “Tarihçiler ve Türk Milliyetçiliğine Katkıları: Yılmaz Öztuna” [pdf: http://isamveri.org/pdfsbv/D02637/2006_8/2006_08_UNALM.pdf ]

Kültür Bakanlığı ve Altay Vakfı Tarafından Hazırlanan Dökümanter Film (Yapım Yılı, 2006) : https://www.youtube.com/watch?v=Cj1APck0piA

Gazete makaleleri:

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ekrem-bugra-ekinci/524604.aspx

http://www.milliyet.com.tr/tarihcilik-ustadi-ve-toplumun-sozcusu/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/12.02.2012/1501226/default.htm

https://www.yenisafak.com/kultur-sanat/tarihci-yilmaz-oztuna-vefat-etti-366816

Ali Tüfekçi

Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Sosyal ilimlere; tarih, sosyoloji, psikoloji ve İslami ilimlere meraklı.
DailySabah Culture&Arts yazarı. Kelambaz editörü.

2 comments

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

  • Türk sağı kendi adamlarını tanımıyor. Haketmeyen kişileri göklere çıkaran Türk sağı, Öztuna gibi nadide bir mütefekkir için hakkıyla bir çalışma ortaya koymuş değil. Halbuki Öztuna’nın kitapları bugün dahi entelektüel bir muhafazakâr profiline misal olmak noktasında herkese ışık tutacak kıymettedir.

    Yazıyı hazırlayan arkadaşa teşekkür ederim.

  • Bana tarihi sevdiren adam dır. Kendisinde olan üslubu diger okuduğum hiç bir tarih kitabında görmedim. Üstadın apayrı bir üslubu var bunu zaten ilber hocada söyler

Bizi Takip Et!