Kelâmbaz
İslam'da Mezhep Nedir?

İslam’da Mezhep Nedir?

Pek kıymetli okuyucularım, inşaallahu teala bu yazımızdan itibaren “mezhep” konusu altında uzun bir yazı dizisi oluşturacağız. İlk olarak; mezhep nedir? Ehl-i Sünnet ne demektir? gibi sorulara yanıt arayacağız. Yazılarımız ilerledikçe mezhep ile alakalı birçok yan konulara gireceğiz. Günümüzde ve tarih boyunca hangi mezhepsizler ortaya çıkmış ve fikirleri neler, bunlara değinmeye çalışacağız. Muvaffakiyet Allahu teala hazretlerindendir…

Bir müctehidin ictihad ederek edille-i şeriyyeden elde ettiği bilgilerin hepsine, o müctehidin mezhebi denir. Eshâb-ı kirâm’ın (radıyallahu teala anhüm ecmain) hepsi derin âlim, birer müctehid idiler. Din bilgilerinde, siyaset, idarecilik ve zamanlarının fen bilgilerinde ve tasavvuf marifetlerinde birer derya idiler. Bu bilgilerinin hepsini, Rasulullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) kalblere işleyen, ruhları çeken sözlerini işitmekle, az zamanda edindiler.

Eshâb-ı kirâm’ın (radıyallahu teala anhüm ecmain) herbirinin mezhebi vardı. Mezhepleri az veya çok farklı idi. Tâbiin’in ve Tebe-i tâbiin’in (aleyhimürrıdvan) arasında da müctehidler vardı.

Bu müctehidlerin mezheplerinden yalnız dördü kitaplara geçip, dünyanın her yerine yayıldı. Diğerlerinin mezhepleri unutuldu. Bu dört mezhebin imanları Eshâb-ı kirâm’ın (aleyhimürrıdvan) ortak olan imanıdır. Bunun için dördüne de Ehl-i sünnet denir. İmanları arasında esasta ayrılık yoktur. Birbirlerini din kardeşi bilirler. Birbirlerini severler. Birbirlerine uymayan işlerinde, zaruret olunca, birbirlerini taklit ederek yaparlar. Allahü teala, mezheplerin böyle ayrı olmalarını istemiştir.

Bu ayrılığın, Müslümanlara Allahü tealanın rahmeti olduğunu, Peygamberimiz haber vermiştir. Çünkü, dört mezhep arasındaki ufak tefek başkalıklar, Müslümanların işlerini kolaylaştırmaktadır. Her Müslüman, vücut yapısına, yaşadığı iklim şartlarına ve iş hayatına göre, kendisine daha kolay gelen mezhebi seçer. İbadetlerini ve her işini, bu mezhebin bildirdiğine göre yapar. Allahü teala  dileseydi, Kur’an-ı kerim’de her şeyi açıkça bildirirdi. Böylece, mezhepler ortaya çıkmazdı. Kıyamete kadar, dünyanın her yerinde, her iklim ve şartta, her Müslüman için tek bir nizam olurdu. Müslümanların halleri, yaşamaları güç olurdu.

Resulullah’ın (aleyhisselam) Yolu

Peygamber efendimizin (aleyhissalatü vesselam) yolu, Kur’an-ı kerim ile hadis-i şerifler ile ve müctehidlerin ictihadları ile gösterilen yoldur. Bu üç vesika ile bir de, İcma-ı ümmet vardır ki, Eshâb-ı kirâm’ın ve Tâbiin’in (rıdvanullahi trala aleyhim) söz birliği olduğu, Redd-ül Muhtar’da yazılıdır.

Bir hüküm üzerinde, dört mezhebin ictihadları arasında icma hasıl olursa, bu icmaya da inanmak gerekir, inanmayan küfre girer. (Mektubât-ı Rabbânî  2/36) İslam âlimleri (rahmetullahi teala aleyhim) yanlış bir şey üzerinde ittifakta bulunmazlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ümmetim dalalet üzerinde birleşmez.) [İ.Ahmed]

Bu dört vesikaya Edille-i şeriyye denir. Bunların dışında kalan her şey bid’attir.Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak, bunlardan yalnız biri Cennete girecektir. Bunlar, benim ve Eshâbımın yolunda olanlardır.) [İbni Mace]

Bu ayrılık, usulde, imanda olan ayrılıktır. Eshâb-ı kirâmdan sonra, yeni Müslüman olanlardan bir kısmının imanları bozuldu. Eshâb-ı kirâmın doğru imanından ayrıldılar. Dalalet fırkaları meydana geldi. Bu bozuk fırkalara, bid’at fırkaları denir. Bunlar, bazı nassları tevil ederek yanıldıkları için kâfir değildir. Fakat, İslamiyet’e zararları, kâfirlerin zararlarından çok oldu. Birbirleri ile ve Ehl-i sünnet ile çekiştiler. Harp ettiler. Çok Müslüman kanı döküldü. Müslümanların yükselmelerini, ilerlemelerini baltaladılar. Bid’at fırkalarını, Ehl-i sünnetin dört doğru mezhebi ile karıştırmamalıdır.

Allahü Tala Hazretleri Niçin Her Şeyi Bildirmedi?

Allahü teala ve Rasulü (aleyhisselam), müminlere merhamet ettikleri için, bazı işlerin nasıl yapılacağı, Kur’ân-ı kerîmde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilmedi. Açıkça bildirilse idi, öylece yapmak farz ve sünnet olurdu. Farzı yapmayanlar günaha girer, kıymet vermeyenler de kâfir olurdu. Müminlerin hali güç olurdu. Böyle işleri, açık bildirilmiş bulunanlara benzeterek işlemek gerekir. Din âlimleri arasında, işlerin nasıl yapılabileceğini, böyle benzeterek anlayabilenlere, Müctehid denir.

Dört mezhebin hâli, bir şehir halkının haline benzer ki, önlerine çıkan bir işin nasıl yapılacağı kanunda bulunmazsa, o şehrin eşrafı, ileri gelenleri toplanıp, o işi kanunun uygun bir maddesine benzetip yaparlar. Bazen uyuşamayıp, bazısı devletin maksadı, beldeleri tamir ve insanların rahatlığıdır der. O işi, rey ve fikirleri ile, kanunun bir maddesine benzetir. Bunlar, Hanefi mezhebine benzer. Bazıları da, devlet merkezinden gelen memurların hareketlerine bakarak, o işi, onların hareketine uydurur ve devletin maksadı, böyle yapmaktır, derler. Bunlar da, Maliki mezhebine benzer. Bazısı ise ifadeye, yazının gidişine bakıp, o işi yapma yolunu bulur. Bu da, Şafii mezhebine benzer. Bir kısmı ise, kanunun başka maddelerini de toplayıp, birbiri ile karşılaştırarak, bu işi doğru yapabilmek yolunu arar. Bunlar da, Hanbeli mezhebine benzer.

Dört doğru yol

İşte şehrin ileri gelenlerinden her biri, bir yol bulur ve hepsi, yolunun doğru ve kanuna uygun olduğunu söyler. Kanunun istediği ise, bu dört yoldan biri olup, diğer üçü yanlıştır. Fakat, kanundan ayrılmaları, kanunu tanımadıkları için, devlete karşı gelmek için olmayıp, hepsi kanuna uymak, devletin emrini yerine getirmek için çalıştıklarından, hiçbiri suçlu görülmez. Belki, böyle uğraştıkları için, beğenilir. Fakat, doğrusunu bulan daha çok beğenilip, mükafat alır. Dört mezhebin hâli de buna benzer.

Her mezhep imamı, doğru yolu bulmak için uğraştığından, yanılanlar affolur. Hatta sevap kazanır. Bu işte yanılana bir, isabet edene iki ecrin var olduğunu efendimiz aleyhisselam bildirmiştir. Onlara bu yetkiyi Allahü teala ve Rasulü(aleyhisselam) vermiştir.
Dört mezhepten başkasına uymak caiz değildir.

Bu, Eshâb-ı kirâm’ın ve Tâbiin’in (aleyhimürrıdvan) mezheplerini küçümsemek değildir. Çünkü, Eshâb-ı kirâmın (aleyhimürrıdvan) ve başkalarının mezheplerini tam olarak bilmiyoruz. O mezhepleri de bilseydik, onlara uymamız da caiz olurdu. Çünkü, hepsinin mezhepleri doğru idi. Dört mezhep, tam bilindiği ve kitapları her yere yayılmış olduğu için, her Müslümanın yalnız bunlardan birine uyması gerekir.

İmam-ı Rabbani hazretleri (kuddise sirruh), bir mezhebe tâbi olmayan mülhid olur buyuruyor. (Mebde ve Mead)

Yûsuf Nebhânî hazretleri (rahmetullahi teala eleyh), şimdi her Müslümanın, dört mezhepten birine uyması gerekir buyurduğu gibi, İmam-ı Şârânî, Seyyid Ahmed Tahtâvî hazretleri gibi birçok âlim de (rahmetullahi aleyhim), aynı şeyi bildirmişlerdir. Kur’ân-ı kerîm’deki; (Allah’ın ipine sarılın!) emri, (Fıkıh âlimlerinin, mezhep imamlarının (rahmeullahi aleyhim ecmain)bildirdiğine uyun!) demektir. [Tahtâvî (Dürr-ül muhtâr) haşiyesi, zebâyih kısmı]

Avatar

Ebû Bekir Sâdık

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!