Kelâmbaz

İngiliz Derviş: Aubrey Herbert

19. yüzyıl şarkta, bilhassa Osmanlı ülkesinde casusların cirit attığı bir devirdir.

Kimdir bu casuslar? Maksatları nelerdir? Onları böyle çalışmaya, tehlikelere iten şey nedir?

Vatan sevgisi mi? Yüksek bir ideal mi? Manevi bir güç mü? Makam sevgisi mi?

Nasıl eğitilirler? Birbirlerini tanırlar mı? Yardımcıları var mıdır? Gerçekten kendilerini herkesten gizlerler mi?

Umumiyetle hangi kılık ve kıyafette dolaşırlar? Yabancı devletlere hangi sıfatlarla girerler?

Bu ve daha pek çok suale cevap veren piyasada yüzlerce kitap var. Bazıları topyekün reddedici, bazıları paranoya mahsulü… Pek çoğu ise birbirinden aparma… Alaka çekici olmasa kimsenin bu kadar “araştırma-inceleme” nevinden casus/ajan kitabı basacağı yok.

İlmi olanların çoğu sıkıcıdır zaten. Akademisyenler hazırladığı için akademik endişelerle yazılır ve ağır olur. Ayrıca bir sürü yabancı isimler, tarihler olduğu gibi verilir. Bazıları batılı kaynaklarda geçen müslüman isimlerini o ecnebi lisanın telaffuzuyla olduğu gibi yazar. Cemaleddin Afgani* isminin “Jamâl al-Dîn al-Afghânî” yazılması gibi…

Bütün bu ve benzeri şeyler hele de popüler kitaplar okuyan kimseleri boğar.

Bir de işin fikri, manevi yönü vardır ki insanlar böyle kitapları okudukça ümitsizliğe kapılır. Çünkü hepsinin ortak hususiyeti -normal olarak- birilerinin gizli maksatlarını anlatmak ve nasıl güçlü olduklarından dem vurmaktır.

Yine çoğunun ortak vasfı reçete sunmaması ve ayaklarının yere basmamasıdır. Gerçi bu da çok göreceli bir hüküm… Yazar her anlatılanın hakikat olduğu iddiasındadır. Ancak okuyucu nazarından bakarsak okuyanın ideolojisine, anlayışına yarayan kısımları çoksa kitabın ayakları yere basıyordur. Okuyucunun işine gelmiyorsa kitap çok uçmuştur, hayal mahsulüdür.

Komplo teorisi mi?

Bu tarz casusluk kitapları iki kısma ayrılabilir. Bir kısım kitaplar saman alevi gibidir. İlk önce çok ses getirir, sonra söner. Süslü, çarpıcı ifadelerle doğru yanlış her bilginin toplandığı, reklam mahsulü, tercüme veya aparma kitaplardır. Piyasa bunlarla doludur. Yukarıdaki sözlerim de bu kitaplar içindi. Bunlar sadece benim şahsi değerlendirmelerim değil pek çok münekkid(eleştirmen) de aynı değerlendirmeyi yapıyor.

İkinci kısım kitaplar da bunlar arasında gerçekten dikkate değer olanlardır. Bomba tesirine sahiptirler. Ancak yeri gelir rahatsız ettiği kesimlerce (bazen yazarıyla beraber) ortadan kaldırılır. Bugün zaten popüler komplo teorisi kitapların çokluğu ilmi ve hakikate yaslanan kitapları boğduğu için yazarların korkmasına gerek yoktur.

Böyle ilmi ve faydalı kitapların ses getirmesi çok iyi de değildir. Yavaş yavaş okunarak yayılması daha makbuldür. Böylece kitap hem ehli, meraklısı arasında yayılır ve okunur hem de kimsenin atları ürkmeden, hakikati arayanlara aradıkları fısıldanmış olur. Böyle yavaş yayılan, senelerdir azar azar basılan tipik kitaplar vardır.

İngiliz Derviş işte bu ikinci tip kitaplardan; okuyucusu az olup yavaş yayılan ama sürekli okunacak olan…

İngiliz Derviş ’i okuduğumda ilk önce şunu dedim: Bu kitap bilinmeyen şeyleri anlatmıyor!

Yazarın böyle bir iddiası da yok zaten. Kitap bilinen şeyler arasında irtibatlar kurarak size bir harita gösteriyor. Benim İngiliz Derviş ’de ilk intibâım böyle oldu. İsimlerin ve tarihlerin birbiriyle irtibatlarını kurduğunuz zaman fotoğrafın bütününü görüyorsunuz.

Twitter’da @mhbulut hesabı takip ettiğinizde de ardarda yazılan twitler, paylaşılan fotoğraf ve makaleler kimseye bilmediği isimlerden, bilmediği hadiselerden bahsetmiyor. Ancak birbiriyle alakasız gibi görünen isimlerin ve hadiselerin birbirleriyle alakasını, korelasyonunu bir bütün halinde görünce ağzınız açık kalıyor.

Mesela kitapta da görüleceği üzere; bir modernist İslamcı’nın mezarını yaptıran hayırsever(?) Amerikalı iş adamının, aynı senelerde fonladığı İstanbul’daki yabancı bir koleji ziyarete de geldiğini, burada konuşma yaptığını, bu esnada Türkiye tarihinin en meşhur pozitivist, devrimci edebiyatçılarıyla, muharirleriyle tanıştığını, onları kolejine davet edip iş verdiğini görüyorsunuz.

Birbirinden farklı ancak tek bir adama bağlı hadiseler ve şahıslar yumağı… Tek işine bakınca gözünüzde hayırsever bir iş adamıyken başka icraatlarının zamanlamaları onu ele veriyor.

İşte İngiliz Derviş ‘in yaptığı tam da bu; size yaşanan hadiseler zincirinin bağlı olduğu ismi/isimleri göstermek!

İngiliz Derviş ‘in birinci baskısının kapağı

Kim bu Aubrey Herbert?

Kitap için ikinci olarak denilebilecek şey çok ciddi bir araştırma eseri olduğudur…

Aubrey Herbert bir İngiliz asilzâdesi. İngiliz geleneklerine bağlı bir ailede yetişiyor. Kaliteli bir tahsil ve terbiye alması için ailesi bilhassa annesi var gücüyle çalışıyor. Eton Koleji’nde okutmak için uğraşıyor mesela!

Zeki ve hiperaktif bir genç, yabancı dile meraklı, gezmeye meraklı… Bütün bu hususiyetlerini dolu dolu tatmin edecek imkanlara kavuşuyor. Türkçe, Yunanca dahil pek çok lisan öğreniyor.

Yakın tarihimizdeki mühim hadiseler zincirindeki en kilit adamlardan biri. Ancak enteresandır bu kitaba kadar hakkında hiç araştırma da yapılmamış bir isim… Uzun yıllar diplomatlık yapmış. Japonya’dan Mısır’a, Türkiye’den Arnavutluk’a şark dünyasında dağ, bayır, köy gezmediği yer kalmamış.

İttihad Terakki üyelerinin hepsiyle samimi arkadaş. Öyle ki birbirine düşman olan iki partiliyle arkadaşlığını devam ettiriyor, ikisi de içlerini gelip ona döküyorlar.

Enver, Talat, Cemal üçlüsüyle defalarca sohbet ediyor. Günlüklerinde onlar hakkındaki fikirlerini, intibalarını detaylıca kaydediyor. Birlikte yaptıkları sohbetlerden, icraatlardan bahsediyor.

Sultan Abdülhamid ile görüşüyor. Onda gördüğü müsbet şeylere rağmen niçin devrilmesi gerektiğini not düşüyor defterine. Zira kendisi Sultan Hamid darbesinin gizli aktörlerinden…

Yine 1910’lu yıllarda Mustafa Kemal Paşa ile defalarca görüşmüş, ahbap olmuşlar. I.Cihan Harbi’nde, Çanakkale’de ikisi de düşman cephelerin kumandanları oldukları halde geceleri buluşup sohbet ediyorlar. Harbin istikameti hakkında kritik görüşmelerde bulunuyorlar.

Mustafa Kemal Paşa ile ahbaplıkları o kadar ileri gidiyor ki Herbert onu İngiltere’deki evinde misafir ediyor.

Bunlar muhtevaya dair çarpıcı olmayan bilgiler. Her ne kadar Mustafa Kemal’in İngiltere’ye gittiğini ilk kez bu kitaptan öğrensek de bu bilgi mukaddimede yazıldığı için paylaştım.

Yazar da bu bilgiyi, misafirliğin bir başka şahidi ve beraber yenen akşam yemeğine eşlik ederek bundan hatıralarında bahseden Rosita Forbes’den öğreniyor. Aubrey Herbert’i araştırmaya bunu öğrenince başlıyor. “Kimdir bu Mustafa Kemal’i İngiltere’de evinde misafir eden İngiliz” düşüncesiyle yola çıkılıyor. Yani kitabın müsebbibi Rosita Forbes!

Ben de Rosita’yı araştırınca da hiçbir kitabının Türkçe’ye tercüme edilmemiş olduğunu gördüm ki bu da dikkat çekici bir nokta.

Nasıl yazılmış?

Mustafa Kemal Paşa’ya dair en makbul tutulan kitaplardan biri “Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu” kitabıdır. Bu kitabın yazarı tarihçi Lord Kinross, Aubrey Herbert hakkında da kitap yazmaya teşebbüs ediyor. Aubrey’in günlüklerini, raporlarını, mektuplarını oğlundan alıyor. Fakat Kinross’un ömrü kifayet etmiyor ve çalışması yarıda kalıyor.

Evraklar ve yarıda kalan bu çalışma Aubrey’in torunu Margaret Fitzherbert’e veriliyor ve o da dedesinin biyografisini yazıyor. Ayrıca Aubrey hayattayken “Ben Kendim Osmanlı Ülkesine Son Seyahatler” adlı bir de kısa gezi-hatıra kitabı yazmış. İşte İngiliz Derviş’in hayatının anlatıldığı kısımların ana omurgasını bu iki kaynak teşkil ediyor.

Bunlara ek olarak iyi derecede İngilizce bildiği anlaşılan @mhbulut ’un, İngiltere’deki Milli Arşivler ve Somerset Mirası Merkezi’nden elde ettiği vesikalar, Rosita Forbes gibi o devre tanıklık eden pek çok seyahat notları, Türkçe ve yabancı hatıradan, araştırma eserinden istifade ettiği açıkça görülüyor. Kitabın dipnotları isteyeni daha çok bilgi elde edebileceği kaynağa götürüyor.

Nasıl okumalı?

Kitap bir roman gibi veya edebi bir hatıra gibi akıp gitmiyor. Neticede inceleme mahsulü biyografi-hatıra mahiyetinde bir eser. Dolayısıyla isimlerin çokluğu okumayı yavaşlatıyor. Ancak bu isimleri akılda tutmaya çalışmadan seri bir şekilde okunursa başroldeki oyuncular üzerinden Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte yaşanan hadiselerin aşamaları, Aubrey’in yaptıkları açık bir şekilde anlaşılıyor.

Böyle hızlı, takılmadan, dağılmadan ve bütünüyle bir okumayı yapanların ikinci hatta belki üçüncü okumayı yapmadan kitabı elden bırakacaklarını zannetmiyorum. Ya da en azından ara ara kitabı bazı bölümlerini okuyacak, müracaat edeceklerinde şüphem yok. Zira satır aralarına ve dipnotlara günümüze de ışık tutacak çok mühim detaylar yedirilmiş. Bu dikkate değer detayları da iyice öğrenenler kitaptan tam manasıyla istifade etmiş olacaklardır. Bu yönüyle yakın tarihe dair bir başucu eseri denilebilir.

Yakın tarihimizin hem pek tanınmayan mühim bir ismini etraflıca anlatması hem de onun üzerinden tanıdığımız pek çok kimsenin hayatındaki flu yerlere mercek tutması; kitabın uzun yıllar tesirini devam ettireceğinin açık alametleri…

Kitabın dipnotlarına bakınca müellifin bu müktesebatıyla önümüzdeki senelerde daha pek çok eser kaleme alabileceğini de rahatlıkla söyleyebiliriz.


*İran ve Türkiye’nin İngiliz Paraleli: Cemaleddin Afgani

Kitaptan bir bölüm okumak için:

Kerbela’dan Kudüs’e İngiliz Derviş’in Seyahati ve Agatha Christie

Ali Tüfekçi

Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Sosyal ilimlere; tarih, sosyoloji, psikoloji ve İslami ilimlere meraklı.
DailySabah Culture&Arts yazarı. Kelambaz editörü.

1 comment

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

  • Sn. Ali Tüfekçi, elinize sağlık güzel yazmışsınız.
    Ama eksik ve rahatsız edici bulduğum bazı noktaları “Yazarın” da dikkatine sunmak isterim.
    1- Kitap bizdeki tarih, özellikle “yakın tarih” ile ilgili yeterli ve ulaşılabilir bilgi eksikliğinin farkında olarak büyük bir boşluğu doldurmuştur. Yazara teşekkür ederim.
    Kitap, ayrıca çok ciddi ve derinlere inen bir araştırma eseridir. Çoğunlukla önemsenmeyip atlanan pek çok ayrıntıyı çoğu kez şaşkınlıkla okuduk. Bu kitap büyük bir boşluğu doldurmuştur diyebilirim.
    2- İki eleştirimden biri, yazar benden çok daha genç olmasına rağmen çok eski dil kullanıyor. Okurken okuyucuyu rahatsız ediyor. Edebi açıdan ise cümleler ve olayların ilişki ve ilintileri atlanıyor. Pek çok kopukluk okuyucuyu çaresiz ve mutsuz bırakıyor. Akıcı bir kalem olsaydı, kitabı daha raht ve zevkle okurduk. Bence bu değerli çalışma bu açılardan bir kaç kişi tarafından tekrar elden geçirilmelidir, gerekli düzeltmeler yapılmalıdır ki, eser gerçek değerine ulaşsın.
    İkinci eleştirim ise yeri geldiğinde ve her fırsatta Atatürk’ ü dibi çekmeye çalışan ön yargılı olduğunu düşündüren imalar, göndermeler açıkça söylenmese de okuru rahatsız etmektedir.
    Bu konuda da daha tarafsız ifadeler, kitabın değerini arttıracak ve okur sayısını arttıracaktır diye düşünürüm.

    Size ve yazara saygılarımla

Bizi Takip Et!