Kelâmbaz

Arabi Enbiya Lisanı Farisi Evliya Lisanı

2001 yılında gazeteler ciddi bir kriz yaşamış ve küçülmeye gitmişlerdi. Bu, en açık ifadesiyle içimizden bazıları dışarıda kalacak demekti. Mehmed Can Ağabey Arabi yayınlara bakar Arap kanallarını dinlerdi. Ayrılmak zorunda kalınca Arabi eserler satan bir kitabevi açtı, ki bu zaten hayaliydi. Vaki olanda hayır vardır, o kadar da aşikâr.

Yolum düşüyor, Lalelideki dükkanına uğruyorum. Otur diyor oturuyorum, çaylar geliyor, dalıyoruz hatıralara… Mehmed Can ağabey “li külli şey’in mâniun ve li’l-ilmi mevâniu” (Her işin bir mânisi var, ilmin engelleri ise, çoktur) diyor. Kitabevi açmak kolay değildi… Ama Allah yardım etti bana.

Bakın bizim müşterimiz ya âlimdir ya da müteallim (öğrenci). Bunun için bazı müşteriler pazarlık yaparken; “abi! biz talebeyiz,” diyorlar, ben de onlara, burada talebe olmayan yok ki diye cevap veriyorum… İslam alimlerinin eserlerini okumak şöyle dursun, şu havayı teneffüs etmek bile büyük nimet. Bazı dostlar gelir biraz oturur, “oh ferahladım” der kalkarlar.

Arabi eserlerin bu kadar alıcısı olduğunu bilmiyordum doğrusu.

Olmaz mı? El Ezher’de, Ürdün’de, Suriye’de tahsil yapan hayli insanımız var. Medreseliler ve diyanet camiasında binlerce hoca… Kimse ilim ateşinin söndüğünü zannetmesin, bir yerde baskılansa da kıvılcım başka yere sıçrıyor. Müslümanlar Endülüs’ten uzaklaştırıldı da ne oldu? Yeni Endülüsler çıkmadı mı ortaya? Müslümanların şu hal-i pür melaline rağmen her gün onlarca kişi kendiliğinden İslam’ı seçiyor. Halbuki misyonerlik faaliyetimiz filan da yok, aksine karalama kampanyaları yürütülüyor, İslamofobia aşılanıyor insafsızca.

Peki bu kitaplar nerede basılıyor?

% 90’ı Beyrut’ta. Lübnan küçük bir ülke ama yayıncılığı biliyor, matbaacılık hayli gelişmiş, dünyanın dört bir yanına kitap yolluyorlar… Halbuki bir zamanlar bu eserlerin çoğu İstanbul’da basılırdı, bir kısmı da Kahire Bulak’ta. İslam harfleri yasaklanınca nice eserler gömüldü toprağa. Geçen Bursa’da inşaat için bahçeyi kazmışlar muhkem sandıklar içinde, muşambalara sarılı taş baskı kitaplar, yazmalar çıkmış. Define bulsa bu kadar sevinir insan. Bakın İslamiyet’e ait olan her şey çok değerlidir. Bir “vav” harfi servet edebilir pekâlâ… Bir satır yazısı binlerce dolara giden başka bir kültür bilmiyorum. Bazen eski tıp kitapları düşüyor, tabiplere gösteriyorum dudak büküyorlar “yok abi yaramaz” diyorlar. Beşeri şeylerin modası geçiyor, İslamî olanın ise, kıymeti her geçen gün artıyor. İşte bunun için Avrupalılar habire kitap topluyorlar. Bizim hangi kütüphanemizde Hristiyan dünyasına ait bir şeyler var? Yok. Lakin Batı, İslam eserlerinin üstüne titriyor. Hala kitap peşindeler, bir kısmını savaş zamanlarında çalmışlar, şimdi de adamlarına aldırtıyorlar. Cumhuriyet kuşağı, dedelerinin kitaplarını okuyamadıkları için, çok ucuz bir bedelle elden çıkarmaya razı oluyorlar. Sonra bu eser bir araştırmacımıza lazım olunca mecburen Londra’ya uçuyor, otellerinde kalıyor, lokantalarında yiyip içiyor, bu eserlerin kopyalarına avuçla para veriyorlar.

Peki Araplardan talep gelmiyor mu?

Evet bazı zengin Araplar yazma ve müteferrika baskısı topluyor. Bir kısmı meraktan alıyor, bir kısmı da yatırım olarak görüyor. Bu gün bin dolar verdiğiniz kitap yarın yüz bin dolar edebiliyor zira. Nâdir eserler çok azaldı, bir zamanlar sahaflara çuval çuval kitap gelirdi, şimdi tek tük, ayda yılda bir iki tane görüyoruz anca.

Dükkan bizi şaşırttı, burada baskısı yapılan dini eserlerin hepsi mevcut mu acaba?

Ne mümkün, onda biri bile yok, demek ki İslam âlimleri hiç boş durmamışlar. Ki o zamanlar kalem kâğıt bile müşkül, düşünün mum ışığında… Demek ki ihlasla oturunca oluyor… Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) “Utlubu’l-ilme mine’l-mehdi ile’l-lahdi.” Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz, buyurmuşlar. Utlubul ilme velev bi Sini (ilme talip olunuz velev ki Çin’de bile olsa…)Mesela biz İmam-ı Suyuti Hazretlerini Celaleyn tefsiri gibi dinî eserleri ile tanırız, halbuki mübarek neler yazmış neler, değerli taşlardan tutun, tıp kitaplarına kadar, eser vermediği alan kalmamış adeta… Türkiye Gazetesinin dağıttığı İslam Alimleri Ansiklopedisini biliyorsun. Sadece en meşhurları seçildiği halde 18 cilt âlimlerin hayatı anlatılmış. Demek ki bir derya…

Şefkat Yayıncılık, Arabi ve Farisi Kitaplar

Mehmed abi bunların hepsi muteber kitaplar değil mi? Mezhepsizler, modernistler, reformistler, felsefeciler sızmasın da araya.

İslam âlimlerinin yüzde 99’u ehli sünnettir. Tefsir’de İbni Abbas’tan günümüze kadar usul değişmedi. Zaten Ehli sünnet âlimleri dışında tefsir yazan da yok gibi, bir iki tane ancak çıkar… Bakın bir kitabın doğru olması, içindeki bilgilerin sahih olması yetmiyor. Kaleme alanın da ihlasla yazmış olması gerekiyor. Bir talebe eline geçen bir kitabı hocasına getiriyor. “İçinde mahsurlu bir şey yok ama” buyuruyor, “zehirdir, okuma!” Su da temiz olacak boru da…

İslam âlimleri niye bu kadar çok kitap yazmışlar, bakıyorum da çoğu aynı konuda.

Evet çekişmeleri yok, aksine birbirlerini tasdik, tekid ve teyid ediyorlar. Haremeyn’de, Fars ellerinde, Mısır’da, Irak’ta, Suriye’de neşredilen kitaplar hep aynı şeyleri söylüyor. Doğru tektir zira.

Peki onları bırakıp da birkaç bidat ehline itibar eden var mı?

Maalesef var. Bu zavallılar; “hum rical ve nahnu rical” (onlar adamsa biz de adamız) diyorlar. Halbuki bunlar, âlimlerin yazdığı eserleri bırakın anlamayı, okumaktan âcizdirler… Efendim dört mezhepten birine bağlanmak kitapta var mıymış? Falanca âlim diyorsun itibar etmiyolar, sevad-ı a’zamı tanımıyorlar. Hemen ayet okuyorlar, sanki Kuran-ı kerimi önceki âlimler anlamadı da onlar anladı, haşa sümme haşa. Serahsî’ler, İbn-i Abidin’ler, Kâşânî’ler böyle bir şeye lüzum duymamışlar. İmam-ı Gazaliler, Abdülkadir Geylaniler, ictihad derecesindeki âlimler bile bir mezhebe tabi olmuşlar. Bunlar başlarına buyruklar. Yok biz Kur’an’dan alacağız. Al Kur’an-ı kerime bir bak bakalım; ruku, secde, kavme hakkında ne bulacaksın. Hangi sure veya dua nerede okunacak?Efendimiz aleyhisselam; “Sallû kemâ reaytumunî usallî,” Namazı, benim kıldığım gibi kılınız, buyurmuşlar. Mezhep imamları, sahabe-i kiramı gördüler, Efendimizin nasıl abdest aldığını, nasıl namaz kıldığını sordular ve kitaplara yazdılar. İşte binlerce eser böylece çıktı ortaya. Efendim! âlimler peygamberlerin varisleridir. “El ulemau, verasetü’l-enbiyai”

Bunca âlimi ve kitabı ortadan kaldırıp da yerine ne koyacaklar?

Hiçbir şey. Yazık, İslam düşmanlarına alet oluyorlar… “Allahü a’lemu bi muradihi.” Şu güzelliğe bakın, büyükler eserlerini hep bu cümle ile tamamlamışlar. Biz insanız beşeriz Allahü teala, muradını bizden daha iyi bilir. İmam-ı A’zam gibi bir alim “Sübhâneke mâ arafnâke hakka ma’rifetike yâ Ma’rûf” Ya Rabbi seni hakkıyla tanıyamadım, sana lâyık ibadet edemedim” diyor. Bunlar, bilmedikleri için çok rahatlar? Âyet-i kerimede ne buyruluyor “Allah’tan, ancak âlimler hakkıyla korkar.”

Yeni baskıları anladık, peki eski kitaplar elinize nasıl geçiyor?

Eğer bir âlimin çocukları okumamışsa babasının kütüphanesini satar. Hem de çok kolay satar, hemen bir çırpıda. Zaten kitap sahipleri hep bundan korkarlar. Ya ölünce kütüphanem dağılırsa? Mezata düşerse, heba olursa. Düşünebiliyor musunuz evinin, bağının elden çıkmasına tahammül edebiliyor, hanımının bir başkası ile evlenmesini de sineye çekiyor ama kitaplarına dayanamıyor. Âlimden ödünç kitap istemişler “Kitap benim sevgilimdir” demiş “insan sevgilisini verir mi başkasına?”

EŞ DURUMUNDAN

Bir arkadaş üç beş koli kitap getirdi, baktım fiyatları düşük. “Para lazımsa verelim” dedim, “bunları dağıtma!”

– Yok Mehmed bey satıyorum. Hanım evde kitap görmek istemiyor. Toplayıp bir arkadaşın bodrumuna koymuştum. Baktım rutubetten çürüyecekler, bari kıymetini bilene yarasın dedim getirdim sana.

Bosnevi hazretlerinin Osmanlıca bir Füsus’ul-Hikem şerhi var. Adam taa Japonya’dan gelmiş bu kitabı arıyor. Bunlar, kıymetsiz bir şeyin peşine düşmezler. Dinimize, medeniyetimize ait olan her şey değerlidir zira.

Bunca kitabı tanıtmak haftalar alır ama hiç değilse bir kaçını anlatsanız mümkün mü acaba?

Arap edebiyatı cahiliye devrinde de çok ileriydi ama bir kitap yok ortada. Sadece Kabe duvarına asılan üç beş şiir, Muallakat-ı seba. Peki Arabın bütün yazılı kültürü bu kadar mı? Evet bu kadar! Halbuki Efendimizden sonra milyonlarca kitap yazıldı, ilim yayıldı dalga dalga… Bak bu duvarı sadece tefsirlere ayırdım yetmiyor. Dilersen Kadı Beydavi’den başlayalım, iki cild aslında. Bu güzide esere 250 civarında şerh ve haşiye yapılmış, Konevi Hazretleri 20 cilt haşiye yazmış mesela. Osmanlı uleması Kadı Beydavi’ye haşiye yazmayanı alimden saymazmış. Abdülhakim Arvasi hazretleri Şehzade haşiyesini çok sever, tavsiye edermiş yakınlarına. Hakikat Kitabevi bu kitabın tıpkıbasımını yapmış, on binlerce nüshasını bedava dağıtmıştı bir ara. Allahü teala, sahibü’l-hayratın ecrü mesubatını azim eylesin… Dedelerimiz ilme ne kadar ehemmiyet vermişler. Bursalı İsmail Hakkı hazretlerinin Ruhu’l-Beyan tefsiri manevi işaretlerle dolu tasavvufi ve işarî bir tefsirdir… Et tefsir vel müfessirun. Tefsirler ve müfessirler hakkında bir çalışma. Vahidi hazretleri ise esbabı nüzul üzerine eğilmiş, yani ayet-i kerimelerin nüzul sebeplerini araştırıp yazmış kitabına. Celaladdin Suyuti hazretlerinin tefsir usulü hakkında bir kitabı var El-İtkan Fi Ulumi’l-Kur’an. Nasih mensuh, muhkem, müteşabih, mekki ayet, medeni ayet ne demek onları anlatıyor. Tenbihü’l-Gâfilin kitabından tanıdığımız Ebu Leys Semerkandi hazretlerinin “Bahru’l-ulum”u, Ebul Berekat Abdullah bin Ahmed En-Nesefi’nin “Medariku’t-Tenzil ve Hakaiku’ t-Te’vil”i… Diyeceksin ki niye ayrı ayrı tefsirler yazmışlar. Şöyle diyeyim : Her âlim, kendi asrındaki ve bölgesindeki insanlara hitap ediyor. Maksat daha rahat anlasınlar. Kur’ân-ı kerim Allahü teâlânın kelamıdır. Allahü tealanın Zatı gibi sıfatları da sonsuzdur. Âlimler ne kadar anlatırlarsa anlatsınlar yüce Kitabımızın manaları bitmez. Her âlim Kur’ân-ı kerimin bir yönüne daha çok eğilmiş. Mesela “Nazmü’d-Dürer Fi Tenasübi’il-Ayati ve’s-Süver” Ayeti kerime ve surelerin birbirleriyle olan münasebetlerin anlatıyor. Aynı şekilde Kur’ân-ı kerimin hukuki yönünü anlatan tefsirler var, büyük Hanefi âlimlerin El-Cessas hazretlerinin kitabı bunlardan biridir.

Akaid ve Kelam âlimlerinin tefsirleri var. İmam-ı Maturidi’nin “Tehvilatu Ehli’s-Sünne”si gibi. Mutasavvıfların tefsirleri var. Mazher-i Cân-ı Cânan Hazretlerinin “Et-Tefsiru’l-Mazhari”si gibi. Bir zamanlar taa Hindistan’dan getiriyorlardı, bilhassa Nakşiler sahip olmak istiyor. İ’rab tefsirleri var. Bunlar sadece Kur’an-ı kerim, gramatik tahlilini yaparlar. Şu kelime fiildir, şu faildir şu mefuldur… İmâm-ı Mâverdî’nin En-nüket ve’l-Üyûn tefsiri ise Eshâb-ı kiram ve Tabiînden rivayetlerle vücuda getirilmiş kıymetli bir eserdir. Tefsir kitapları çoktur, Kurtubi, Fahreddin Razi, Taberi, Sa’lebî, Mukâtil, Hazin, Begavî gibi daha onlarca âlimin tefsirleri var…

SATIRDAN SADRA

Hadis deyince akla hemen Buhari geliyor. Sayısız baskısı yapılmış, bunların için binlerce dolar edenleri var. Mehmed Zihni Efendinin yayına hazırladığı nüsha da bunlardan. “İnde zikri’s-Sâlihîn tenzilü’r-Rahme” Salihleri zikretmek, rahmetin nüzulüne sebep olur, buyurulmuş. Ecdat Arapça bilmese bile bir Buhar-i Şerif almış, teberrüken evine koymuş. Buhari-i şerife çok şerhler yazılmış en önemlisi İbn-i Hacer-i Askalani hazretlerinin Fethü’l-Bari’si… Büyük âlimlerden birine soruyorlar “niye Buhari’ye şerh yazmadın?””La hicrete badel feth” ( Mekke fethedildikten sonra hicret olmaz) hadis-i şerifiyle cevap veriyor. Yani Fethü’l-Bari’den sonra Buhari’ye şerh yapılmaz… Şu zekaya, şu tevazua bakın!.. Ünlü 6 Hadis kitabı var. Kütüb-i Sitte deniyor onlara. Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, İbni Mace ve Ebû Davud. Bunlara da şerhler yazılmış. Mesela Tirmizi’ye “Tuhfetül ahfazi” ve “Aridatül Ahvazi” gibi… Muhtelif hadis-i şerif kitapları var. Mesela İbn-i Hacer-i Askalânî hazretlerinin “Bülüğu’l-Meram”ı sadece ahkam hadislerini almış. Vaaz için derlenmiş hadis kitapları var. Kıyamet, ahiret, ihlas, güzel ahlak gibi konulardan bahsederler. “Et-Tergîb ve’t-Terhib” (Cennete için teşvik, cehennem için ikaz.) Alfabetik sıraya göre yazılmış hadis kitapları var, mesela İmam-ı Süyutî Camiü’s-Sagir’i bunlardan biridir. Misal “İnneme’l-e’malü binnniyat” hadis-i şerifini, Elif harfinden kolayca bulursunuz. İmam-ı Nevevî hazretlerinin hazırladığı Riyadü’s-Sâlihîn isimli eseri el kitabı olmuş adeta… İmam-ı Nevevî, Şam’a yakın Neva köyünden ama ünü dünyaya yayılmış. Mübarek, bütün Müslümanların eserlerinden çokça istifade ettiği zâhid ve muhlis bir İslam âlimidir. Riyadü’s-Sâlihîn kitabının da birçok şerhleri vardır. Bir çok dua kitabı yazılmış, ancak İmam-ı Nevevi hazretlerinin, El-Ezkâr isimli eseri, sadece Efendimiz aleyhisselamdan rivayet edilen dua ve zikirleri ihtiva eden bir hadis kitabıdır. Alimler “bii’d-dar ve’şteri’l-Ezkâr” (evini sat, parasıyla bir ezkâr al) demişler. Eskiden hattatlar yazıyordu malum, kamışla sayfa sayfa. Şimdi kolay, sadece onbeş lira… Efendimizin sabah ne okurdu, akşam ne okurdu, yatarken, kalkarken, yerken, içerken, yola çıkarken ne okurdu hepsi var. Efendimiz aleyhisselam, bir kimsenin “Ya zel-celali ve’l-ikram” diyerek dua ettiğini duyunca, (Allah’tan ne istersen iste, duan kabul olur) buyurdular. (Tirmizi) Hadis, çok geniş bir ilim. Mesela hadis rivayet zincirinde bulunan herkes başlı başına bir konudur. Falan ravi ne iş yapardı, nasıl bir mizaca sahipti, hadisi rivayet ederken kaç yaşında idi, psikolojik durumu nasıldı vesaire vesaire bütün bunlar hadis rivayet edenleri kritik eden Rical kitaplarında mevcut. İbni Hacer El-Askalani hazretlerinin “El isabe fi Temyizi’s-Sahabe” isimli kitabı, bu konuda yazılmış nadide bir eserdir.Tasavvuf, Ahlak ve Mevize kitapları içinde İmam-ı Gazali hazretlerinin “İhyâu Ulûmi’d-Din isimli eserinin yeri büyüktür. İtikat, fıkıh, ahlak, tasavvuf, hikmet ne ararsanız var. Hanefi âlimlerinden Zebidî Hazretleri İhya’ya “İthafu’s-Sade’l-Mutakîn” (Takva sahiplerine hediye) isimli 14 ciltlik bir şerh yapmışlar. Bu arada Iraki hazretleri, İhya’daki hadis-i şerifleri tahric etmiş, yani kaynaklarını bulmuş. Binlerce akademisyen Gazali hazretlerinin eserlerini inceleyerek doktor, doçent, profesör oldu. Mübarek, tek başına bir enstitü, bir camia!

Şah Veliyullah-i Dehlevi hazretlerinin “Hüccetullahi’l-Baliğa’sı emir ve yasakların hikmetlerini anlatan önemli bir kitap. Ahlak ilminin önemli kitaplarından biri de; İmam-ı Birgivi’nin “Et-Tarîkat’ül-Muhammediyye” isimli eseridir. Ebu Said el Hadimi hazretleri de, bu kıymetli ahlak kitabına beş ciltlik bir şerh yazmışlar. Tasavvuf kitapları içinde; İmam-ı Kuşeyrinin Er-Risaletu’l Kuşeyriyye’si, Ebu Talib-i Mekki’nin Kutu’l-kulub’u, Sühreverdi hazretlerinin Et-Taarrufu ilk akla gelenlerden. İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elfisani hazretlerinin Mektubatı da çok çok değerlidir. Aslı farsça olan bu kıymetli eser, Arapçaya ve Osmanlıcaya terceme edilmiştir. Mektubat, tasavvuf kitabı olmasına rağmen, öncelikli olarak Ehl-i sünnet ve’l-cemaat itikadını anlatıyor, bidatlere savaş açıyor adeta… Kelam kitaplarının konusu belli itikad ilimi, Siraceddin Ali bin Osman El-Uşi hazretleri ezberlenmesi kolay olsun diye bu konuda manzum bir eser yazmış. El-Emali isimli bu küçük, fakat muhteşem eserin birçok şerhleri vardır. Allame Saadettin-i Teftazani hazretlerinin Şerhül akaid isimli eseri Osmanlı medresesinin temel itikat kitabı idi günümüzde de okutuluyor. Onun da şerhleri, haşiyeleri, haşiyelerinin haşiyeleri var.

TEMİZLİK İMANDAN

Fıkıh yani İslam hukukunda sayısız kitap var. Fakat enteresandır fıkıh kitaplarının hepsinde ilk bölüm taharete ayrılır mutlaka. Hanefi’de fıkıh el kitabı dendi mi Kuduri Hazretlerinin kitabı anlaşılır. El ihtiyar, El-Lübab, El-Hidaye, Mülteka, Dürrü’l-Muhtar genellikle ders olarak okunan kitaplardır. İbn-i Abidin hazretleri, Dür-ül Muhtara, “Redd-ül Muhtar” isminde 14 ciltlik bir şerh yazmış, derya! İbni Abidin önceleri önceden Şafii mezhebinde idi, şeyhi Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin emri ile Hanefi mezhebine geçti ve büyük hizmetlerde bulundu.

İbnü’l-Hümam hazretleri, Merginani hazretlerinin El-Hidaye isimli eserine; “Fethü’l-Kadir” isminde 10 ciltlik değerli bir şerh yazmıştır. Bu anlattıklarımız sadece birkaçı. Fakihleri ve eserlerini merak edenler; Siyeru e’lami’n-Nübela, El-A’lam, Mucemu’l-Müellifin ve Keşfu’z-Zünun gibi kitaplara müracaat edebilirler. Bir de usul-i fıkh kitapları var. Bir fâkih nasıl fetva verir? Edille-i şeriyyeden (dört delilden) nasıl hüküm çıkarır, fakih ve müctehidin hangi şartlara haiz olması gerekir?

Şâfiî fıkhında çok önemli eserler mevcuttur. 9 ciltlik El-Umm (ana kaynak) İmam-ı Şafii’nin bizzat talebelerine yazdırdığı ehemmiyeti büyük bir eserdir. Bu güzide eser hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. Dünyanın çeşitli kütüphanelerinde birçok yazma ve baskıları mevcuttur. Günümüzde de müteaddid baskıları yapılmaktadır. El-Ümm, İmam-ı Gazali’nin hocası İmam-ı Cüveyni tarafından şerh edilmiştir. Bu şerhin ismi, “Nihayet’ül-Matlab Fi Dirayeti’l-Mezheb”dir. “Kifayetü’n-Nebih Fi Şerhi’t-Tenbih,” Ebû İshak Eş-Şirazi hazretlerinin bir ciltlik temel fıkıh kitabına yazılmış 21 cildlik nadide bir şerhtir. El-Mecmu, İmam-ı Nevevî hazretlerinin, Ebû İshak Eş-Şirazi hazretlerine ait olan 3 ciltlik El-Mühezzeb kitabına yazdığı 27 ciltlik derya gibi bir şerhtir. Hatib-i Şirbinî hazretleri, Şafiî hocaların el kitabı olan 6 ciltlik Muğni’l-Muhtac’ını İmam-ı Nevevî’nin El-Minhac’ına şerh olarak kaleme almıştır. İmam-ı Nevevî’nin El-Minhac’ının onlarca şerh ve haşiyesi vardır. Seyyid Abdülhakim-i Arvasî hazretleri, İbn-i Hacer El-Heytemi Hazretlerinin “Tuhfet-ül Muhtac” isimli şerhini methedermiş. Araplar derler ki; “innemâ ya’rifu’l-fadla zevûhu” (faziletli olanı, faziletli olanlar anlar…)

Ahmed Er-Remli Hazretleri de Minhac’a, “Nihayetü’l-Muhtac” isimli 8 ciltlik bir şerh yazmış. Rivayet olunur ki; bu şerhi yazarken babası takılmış: “Ne o, yoksa İbn-i Hacer’e yetişmek mi istiyorsun? Unutma, Sen Kahire’de Nil suyuyla büyümüşken; O, Mekke-i mükerremede Zemzem suyu ile büyüdü.” Siyer yani Efendimiz aleyhisselamın mübarek hayatı ile de ilgili yüzlerce eser yazılmış. Bu ilim, İbni İshak ve İbni Hişam hazretlerinin kitapları ile başlar. Kâdı Iyâd hazretlerinin, “Eş-Şifa bi Ta’rifi Hukuki’l-Mustafa” isimli eseri çok değerlidir. Arapça bilmeyen insanlar dahi bu güzel eseri, bereketlenmek için alıp evlerine koyarlar.İmam-ı Kastalani hazretlerinin “El-Mevâhibü’l-ledünniyye”si de çok değerlidir. Şair Baki, bu eseri; ehemmiyetine binaen Osmanlıcaya çevirdi.

Aynı şekilde İslam âlimleri tarih sahasında da çok değerli eserler vermişler. İbnü’l-Esir El-Cezeri’nin El-Kamil’i, İbni Haldun’un Kitabu’l-İber’i, İbni Hallikan’ın Vefeyatü’l-Ayan’ı, İbni Kesir’in El-Bidaye ve’n-Nihaye’si, Mesudi’nin Murucu’uz-Zeheb’i bunlardan sadece birkaçıdır. Arapça, İslam dini sayesinde dünyanın en önemli dili haline geldi, İslam öncesi dönemde tek bir gramer kitabına sahip olmayan Arap dili, şu anda yüzlerce gramer kitabına sahiptir ve bu eserlerin büyük bir kısmı Arap olmayan Müslüman âlimler tarafından yazılmıştır.

Arapça grameri Sarf, Nahiv, Belagat, Aruz ve Fikhu’l-Lüga gibi alt dallara ayrılır. Sarf ilminin ana konusu “kelime”dir. Kelimenin; masdar, fiil, mazi, muzari, isim, ism-i fail, ism- i meful, sıfatu’l-müşebbehe, ismü’t-tafdil gibi hallerini inceler. Sarf ilminin kitapları çoktur; Emsile, Bina, Maksud, İzzi, Meraf, Şafiye, Kifaye bunlardan sadece birkaçıdır. Nahiv ise, cümleyi inceler ve cümle içindeki kelimelerin müpteda, haber, fail, meful gibi durumlarını inceler. Nahiv ilminin kitaplar daha çoktur: Avami, İzhar, kafiye, Ecrumiyye, Şerhu’l-Katır, Şuzuruz-zeheb, Netaicul Efkar, Behcet’ül Mardıyye gibi. Nahivde El-Kitap denince Sibeveyhi’nin El-Kitab isimli eseri anlaşılır.

Bir Türk âlimi olan Molla Cami, bir Kürt âlimi olan İbn-i Hacib’in El-Kafiye isimli kitabına El-Fevaidu’d-Dıyaiyye isimli bir şerh yazmış. Birçok âlim de Molla Cami’nin bu kıymetli şerhine haşiyeler yazmış, hatta haşiyelerine de haşiyeler yazılmış. Belagat; kısa, öz, hoş, güzel konuşma ve yazma sanatıdır, yani paragrafla ilgilenir. Meâni, Beyan, Bedi gibi ana kolları var. Miftahü’l-Ulum, Telhisü’l-Miftah, Muhtasarü’l-Meani, Haşitü’d-Dusukî gibi kitaplarını hatırlıyorum şu anda.

Aruz, şiir ilmidir, Fikhul-Lüga dil üzerine düşüncelerdir. Arapçanın çok muazzam sözlükleri vardır sonra, Zebîdî’nin 24 ciltlik Tacu`l-Arus’u, İbni Manzur’un 10 ciltlik Lisanü’l-Arabı, Cevheri’nin Es-Sıhah’ı, Mütercim Asım Efendi’nin 4 Ciltlik Kamus tercümesini sayabiliriz burada.
Band dökümü bundan ibaret değil ama hepsini nasıl vereceksin? O da bir kitap olacak yoksa. Hasılı Mehmet Can Ağabeyi mutlu görüyorum, sevdiği işi yapıyor zira.

İrfan Özfatura, 11 Ekim 2014, Türkiye Gazetesi

Kelambaz

Kelambaz

Tarih • Kültür • Edebiyat • Fikir • Aktüalite

1 comment

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

  • İnternet sitesine watsup paylaşma butonuna konsa çok güzel olur. Kolay gelsin.

Bizi Takip Et!